28 Aralık 2009 Pazartesi

HIRS - GÜÇ - DENGE

Nicola Machiavelli'nin bireyden devlete olan doğal durum inanışı... Evet işte tam da bunun neden olduğu “insan kötüdür” hallerindeyiz. İnsanlar 3 temel davranışın içindedir diyordu Thomas Hobbes. Bunlardan birisi “rekabet” bir diğeri ise “şan ve şöhret arzusu”. Rekabet kavramını gizlemek için yüzlerde beliren yalancı tebessümler ve bu tebessümlerin perde arkasındaki belden aşağı çalışan cümleler. Bir ikincisi ise birilerinin omuzlarına basaraktan yukarı çıkışa, yani şan ve şöhrete ulaşma arzusu. Bu arzu ki insanları kimliksizleştiriyor ve kimliksiz kalan insan cemiyet hayatından soyutlandığı için bencilce hareket ediyor. Bencillik ile birlikte Machiavelli'nin doğal durumdaki “kötü insan” “menfaatçi yaratık” şekillerine bürünüyorlar. Hayatın temelinde yeralan “çıkar” anlayışı en saf duygu ile elleri semaya açan bireyin bile farkında olmadan için için örümcek ağına düşmesi gibidir. Peki tam tersi mümkün müdür? Çıkarsızca yaşayabilmenin getirdiği mutlak son ezilmektir; başkalarının çıkarları uğruna ezilmek, itilmek, kakılmak, insanca yaşamak gibi bir ümitle yok olmaktır. O halde bu ikisinin dışında yani çıkarları koruyup kollayıp, ezmeden insan onuruna zarar vermeden yaşamanın bir yolu olmalı. Sanıyorum bu, kıldan ince kılıçtan keskin bir yoldur. Hem kendi başını dik tutmak hem de diğerlerinin başlarının ezilmesine imkan tanımamak. Bu anlatılası kolay yaşanılası zor bir insaniyet şeklidir. Hırsların güdülebilmesi ve güç kavramının tehlikesizce kullanılması gerekir.


İnsan doğuşu ile birlikte hep büyük olmak istemiştir, 18 yaşı sendromlarını hepimiz yaşamışızdır. Büyüklüğün sadece yaş ile olmadığı ve bunun için aynı zamanda güce ihtiyaç olduğu bir süre sonra anlaşılır. O durumda güç unsurlarının neler olduğu bulunmalıdır. Ergenlik bu tanımı fiziki güç olarak sunar ancak kısa bir süre sonra gücün fiziki anlamının yetersizliği keşfedilir. Artık para da büyük bir güç modeli olarak zihinlere kazınmaya başlar. Parası olan güçlü ise parayı veren düdüğü çalmaktadır artık. Para ile hırs kavramlarının bileşkesi üzerine bir hayat kurulma tehlikesi ile karşı karşıya kalınan an işte bu andır. Parayı kazandıkça hırsları büyüyen ve hırsları büyüdükçe daha çok para kazanmak isteyenlerin sonu büyük oranla mutsuzluğa itilmiş bir hayattır. Çünkü güç artık paradır onlar için ve cemiyetin güçsüzlüğüne dayalı bir güç odağında bulmuşlardır kendilerini. Somut bir örnek ile 10 kişiye 10 birim düşen bir yerde 1 kişinin birimlere sahip olma hırsları ile birlikte 9 birimi ele geçirmesi, kalan 9 kişinin 1 birimle yetinmesine neden olacaktır ki bunun neticesi, 1 kişinin hırslarının 9 kişiyi insan onuruna uymayan bir hayata sürüklemesidir. Tabiatıyla burada olması gereken iş yetinmeyi bilmek veya kontrol altına alınan gücün kullanımı düzleminde vicdan ve adalet duygusuna sahip olmaktır.

Hırsların çevrelediği güçlü olmak isteği güçsüzlüğe yol açıyorsa, bu durumu dengeleyecek olan şey cemiyet hayatına olan ihtiyacı hissedebilmektir. Birey yapısı ve yaradılışı gereği teklik durumlarına alışkın değildir. Sosyal hayat denilen olgu birey için olmazsa olmazdır. Dolayısıyla sosyal düzende tek başına güçlü olmanın varacağı nokta mutsuzluk olacaktır. Bir topluluk içinde tek başına herşeye sahip olmak ve geriye kalanların hiçbirşeyi olmaması, bu durumda rahatsızlık hiçbirşeyi olmayanlarda olmaz, çünkü onların benzeştiği bireyler mevcuttur ancak bir benzeri olmayan kendini mutsuz hissetmek durumundadır. Somutlaştıracak olursak; gerek fikri anlamda gerekse bireysel inanışlar anlamında, bir futbol takımını destekleyenlerin en çok kendilerini büyük görmek durumu takımlarını destekleyenlerin sayısı üzerinden yürütülen önermelerde görülmektedir. Diğer bir örnek ise siyasal hayatta karşımıza çıkmaktadır. Siyasi partilerin temsil oranları doğrultusunda itibar kazandığı açık bir gerçekliktir. Sonuç olarak birey tekliğin mutsuzluğu yerine çokluğun mutluluğunu tercih etmelidir.

Güç dediğimiz olgu dengelerin varlığı ile birlikte anlam kazanabilir. Gücün tek elde toplandığı durumlarda gücü elinde bulunduran eğer bu gücü diğerlerinin de menfaati için değerlendirmiyorsa lanetlenecektir. Dolayısıyla güç ya tek elden herkese dengeli dağılmalı ya da herkesin elinde dengeli bir şekilde açığa çıkmalıdır. Dengesizliğin yarattığı anarşik durum ile birlikte hayattaki sorunların çıkış noktaları kesişmektedir. Bir baba 3 evladından birine daha farklı bir güç veriyorsa diğer ikisinin cephe alacağı kişi sadece baba olmayacaktır. Tabiatıyla güçten fazla nemalanan kardeşe karşı diğer kardeşler ittifak içine gireceklerdir. Yani güç dengesizliği, gücü çok kullanan ve gücü çok kullanana karşı olanlar arasındaki boşluk nedeniyle kaos yaratır. Dolayısıyla gücün dağılımında da mutlak bir adalete ihtiyaç vardır. Peki bu güç dağılımında liyakat unsuru bir anlam ifade etmez mi? Hakedişlerin getirdiği farklılıklar mutlaka vardır. 1 birim çalışan ile 3 birim çalışan arasında mutlak bir fark olmalıdır. Ancak bu çalışmayı gerçekleştirmek için herkesin her koşulda eşit imkanları olmalıdır. Eşit imkanları ortaya koyacak olan ise düzeni kurandır. Düzeni kuran unsur her ne ise -bu en uzak varoluştan en yakın sisteme değişkendir- kurduğu düzen içinde arzuladığı her ne ise ona göre hareket eder. Kendi kazançları ağır basan düzen kurucuları mutlaka kendilerine kazanç sağlayacak bir sistem inşa etmişlerdir. Sistemi algılamak için en küçük parçaların hareketliliği ve bu hareketlilik içindeki neden-sonuç ilişkileri en önemli şifrelerdir.

Gelinen bu noktada güç kavramı bir sistemli dengeye oturtulmalı ve güç kullananın insafına karşı güçsüzlük ittifağa veya itaate başvurmalıdır. Hırsların bileşkesinde mutsuzluğun ortaya çıkma tehlikesi, güç unsurlarının dengelenebilmesi ile anlaşılabilir. Hırslar mutsuzluk getirmemesi için güç kullanımı bulunulan ortama pozitif etki yaratmalıdır. Kontrol altında tutulamayan güç ve güç kullanımı ise kontrolsüz hırs birikimi ve hırsların esaret altına aldığı sistemin sonucudur. İnsan güce ihtiyaç duyar ve duyacaktır. Gücü oluşturacak hırslar da insanda var olması elzem içgüdülerdir. Mühim olan hırsların getirdiği gücün dengeler içerisinde kontrol edilebilmesi ve yalnızlığı getiren yıkıntılara neden olmamasıdır.

BURAK YALIM
14/11/09


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder