13 Şubat 2010 Cumartesi

Gidişat Kötü ama Yine de AK Parti



Dünya dönüyor, zaman akıyor, insanlar hayatına devam ediyor. Evet buraya kadar herşey normal seyrinde ilerliyor. Dünyanın dönüşü ve zamanın akışı ile ilgili herhangi bir sıkıntımız yok herhalde. Ama insanlar hayatlarına “nasıl” devam ediyor? Bu soru bizi, hepimizi, azıcık ucundan bile olsa ilgilendiriyor. Hakikatten bu insanlar nasıl yaşıyorlar diye düşününce esaslı olarak, birçok yol çıkıyor karşınıza. Bu insanlar nerede nasıl yaşıyor diyorsunuz. Bu insanlar Türkiye'de nasıl yaşıyor diyorsunuz. Bu insanlar Türkiye'de öyle ya da böyle yaşıyor ama gerçekten “yaşamak” nedir? Gerçekten yaşamak nefes almak vermekten ibaret değilse ve insanların binbir türlü ihtiyacı varsa ve istekleri varsa bu insanlar bu isteklerini nasıl elde ediyorlar ve elde ediyorlarsa eğer o zaman istekleri bitiyor mu? Bitmediğini hepimiz kabul ediyoruz peki ya bitmeyen istekler nelere yol açıyor?

Bugün sokaklarda dolaştım. Birkaç eş dost ile telefonda görüştüm. Hatta uzak yerlerdekileri de internet yoluyla yokladım. İzledim, gözlemledim, sordum ve soruşturdum. Ne mi sordum, nasıl yaşıyorlar diye sordum. Hepsi kör topal dedi neredeyse. Hiçkimse halinden memnun değildi. İnsanoğlu halinden memnun olmaz zaten deyip geçmemek lazım. Neden halleri kötüydü onu da sordum. Kimisi öyle dedi, kimisi böyle dedi ama en sonunda mevzu döndü dolaştı ekonomik verilere geldi. Herkesin ekonomiden yana sıkıntısı vardı. Ekonomik kriz fena vurdu piyasaları diyorlardı. Ben de dedim ki “yahu kriz teğet geçmedi mi”. Tabiki herkes bu lafa gülüyordu ve dalga mı geçiyorsun diyordu. Peki dedim kriz teğet geçmediyse ve piyasalar inanılmaz bozuksa bunun sorumlusu kimdir? Herkes mevcut iktidar partisine kızıyordu, önmel almadılar, küresel krizi dikkate almadılar vesaire... Hatta bazıları – partizan olanlar- 1980 darbesinden sonra bile bu kadar kötü değildi durum dedi ve keşke asker dipçiği vursa bunlara diye temennide bulundu. Temenniye katılmıyorum tabiki, yani dipçik vurmalar bu memlekete bir şey kazandırmış değil bugüne kadar. Ama insanların ekonomik sıkıntılar ve başka nedenlerden ötürü bunu destekler konuşmalar yapması da olağan değil. Tamam Türkiye'de bir asker hayranlığı ve AK Parti karşıtı olan kesim var. Ancak son zamanlarda bu kesimle yakından ilgisi olmayan insanlar bile asker dipçiği istemeye başlamışsa bir yerlerde birşeyler yanlış gidiyor demektir. Türkiye'de insanların sunni gündemler ile oyalanması çok zor değildir ama bugün hangi kesimden olursa olsun her insan sunni gündemlerden uzaklaşmış, -ergenekon, balyoz, katsayı, darbe – sadece ve sadece ekonomik verilerin sıkıntılarını konuşmaktadır. Orta yaşlı bir adama katsayı kararı sorulduğunda verdiği cevap çok enteresan. Adam, “katsayıdan banane, çocuğum katsayı engeli olmasa üniversiteye gitse bile onu nasıl okutacağımın derdindeyim ben” diyorsa ve birçok ebeveyn buna benzer tepkiler içindeyse ortada ciddi bir durum var demektir.

Burada aklıma çokça eleştirilen İlber Ortaylı'nın açıklamaları geldi. Ne demişti ünlü tarihçi, “Sivil siyaset işini yapamazsa, askerin siyasete karışması kaçınılmazdır”. Bakıyorum da şu yukarıdaki insanların tepkileri ile İlber hocanın dediği arasında pek fark yok. Siyaset erbabının işi en önce ülkenin refah düzeyini yükseltmekse ve bu noktada insanlar şikayetçiyse ve bu insanlar için herhangi bir alternatif siyaset yolu da görünmüyorsa... O zaman ne olmalı? Türkiye sanırım böyle bir keşmekeşin içerisine girmeye başladı. AK Parti maalesef ekonomik meselelere çok da iyimser tepkiler vermiyor. Kriz teğer geçiyor (!), Tekel işçileri yetim hakkı yiyiyor (!), 150 bin öğretmen açığı olan ülkemizde bir çok öğretmen adayı atama ve kadro bekliyor, genç işsizlik neredeyse yüzde otuz oranlarında ve bu duruma çare üretilecek herhangi bir önlem paketi, ekonomik açılım(!) falan ortalarda yok. Demokratik açılım, alevi gibi bir inanç grubu ve kürt gibi bir etnik grup etrafında yürütülmeye çalışılıyor ama maalesef demokrasinin en temel ögesinin de ekonomik kalkınmışlık ve gelir düzeyinde adalet olması gerektiği anlaşılamıyor herhalde. Demokratik açılım meselesinin de inanç ve etnisite üzerinden yürütülmesi ne kadar anlaşılabilir bilmiyorum. Benim anladığım demokrasilerde inanç ve etnisite üzerinde pek durulmaz, durulmamalıdır çünkü çetrefil konulardır, herkese eşit hakkı ve eşit temsili sağlayabilen devlet vatandaşına sadece insan olarak bakar, etnisite ve inanç önemsizdir.

Katsayı meselesi de gereksiz şekilde inada bindirildi, bakalım müslüman demokratlar mı, laik kemalistler mı kazanacak? Acaba müslümanlar ne kadar demokrat ve laikler ne kadar kemalist? Kemalist bir ideoloji var mı o da ayrıca tartışmalı tabiki. Ama bu iki cenahta bence otoriter ve totaliter. Kemalistler halen daha tek parti dönemine özlem çekerken, müslüman demokratlar da herkesi kendileri gibi düşündürtmek istiyorlar. Kemalistlere kalsa halen daha içe dönük izolasyonist politikalar izlenmeli. Müslüman demokratların imamı ise medyaya çatıyor, demokratik tepkisini göstermek isteyenleri aşağılıyor. Ağzına en çok demokrasi ile ilgili lafları o doluyor ama demokratlık meselesinde mesele söz söylemekte değil, icraat yapmakta.

Netice itibariyle, insanlar ülkenin gidişatından felaket rahatsızlar. Ha başarılı olunan bir şey var, o da millet artık gerçekten iktidar partisine güveniyor. Nasıl oldu bilinmez ama bu insanların bir çoğu ne olursa olsun Tayyip Erdoğan olsun diyebiliyorlar. Geçenlerde TBMM'de yaşanan kavga olayından sonra ortada açık açık AK Parti haklı diye konuşan bir sürü insan var. Ben defalarca izledim görüntüleri, defalarca dinledim konuşmaları ama nedense AK Parti'nin haklı olacağı bir kare göremedim. Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın gözlüklerini ve ceketini çıkarması herhalde sıkıntıdan değildi. Başbakan'ın salonu terkedip gitmesi vb. bir çok şey. Ha mesele de MHP haklı mı? En azından 2008 yılında kullanılan “ikinci peygamber” yakıştırmasını yeniden gündeme taşıdı ve 2 senedir AK Parti'de görevine devam eden il başkanının görevinden ayrılmasını sağladı. Onun dışında ne kavga, ne bu üslup hiç kimselere yakışmadı tabiki. Uzatmaya gerek yok, millet rahatsız, ekonomik açıdan darboğazda ama yine de bir şekilde Tayyip Erdoğan diyebilmekte. Herhalde bu durumdan benim ders çıkarmam gerekmiyor. Mutlaka birileri ders çıkaracaktır. Fakat kimsecikler ders çıkarmaz ve alternatif üretmezse, AK Parti'de milletin ekonomik darboğazını ve rahatsızlığını görmezse, o zaman neler olacak bu ülkede merak ediyorum. Allah sonumuzu hayır etsin diyen çok esnaf ve insan var, ben de aynı temennilerle diyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder