7 Aralık 2010 Salı

"Öyle Bir Geçer Zaman Ki" Herşey Unutuldu Sanılır


Sıkı bir televizyon izleyicisi değilim. Televizyon izlediğim zamanlar ise haberler yahut tartışma programlarından başka pek ilgili olduğum programlar yoktur. Diziler hususunda ise öyle geniş çaplı bilgi sahibi değilim. Fakat son zamanlarda sanıyorum ki "Öyle Bir Geçer Zaman ki" dizisini izlemiyorsanız bile "Küçük Osman'ı" duymuş, dizi ile ilgili o veya bu şekilde bilgi sahibi olmuşsunuzdur. Böyle düşünüyorum çünkü pek fazla dizi ile alakası olmayan biri olarak ben bu diziyle ilgili bırakın sağdan soldan bilgi almayı, diziyi olabildiğince takip etmeye çabalıyorum. Çünkü ilgimi çeken bazı şeyler var. Birincisi ciddi bir dram ile karşı karşıyayız ve bir aile içinde yaşanan olayların aile bireylerine nasıl bir etki ve baskı oluşturduğunu gözlemlemek açısından iyi bir fırsat olarak değerlendiriyorum. İkincisi ve bu yazıya konu olan kısım ise dizi içerisinde bir dönemin siyasi olaylarına atıf yapılıyor olması ve bu atıfların izleyiciler açısından neler ifade ettiği. 
Dizi  1967 yılında başlıyor ve malumunuz bu dönemde Türkiye'de gençlik hareketleri ve sağ-sol çatışmaları üniversitelerde almış başını gitmekte. Ebeveynlerimizden dinlediğimiz, kitaplardan okuyup belgesellerden izlediğimiz kadarıyla dönemin siyasi çatışmaları hakkında fikir sahibiyiz. Mutlaka herkesin de bir siyasi tavrı, bu olaylara ilişkin yorumu ve sempati duyduğu bir taraf mevcuttur. Bu durum eşyanın tabiatı gereğidir ve kimseyi de bununla suçlamak, sen neden o düşünceyi destekliyordun, destekliyorsun gibi sorgu sual ederek zorlamaya gerek yoktur. Bizim jenerasyonun kendisine kadar uzamamış olsa bile mutlak surette ailesinden birileri, yakın dostlarının aileleri bu olayların bir tarafına bulaşmış, bir şekilde içinde yer almıştır. Çünkü dönemin Türkiye'si budur, yaşam bunlarla birlikte sürüp gitmektedir ve yanılmıyorsam bugün hemen herkes o şiddet içerikli sahnelerin yeniden üniversitelerde yaşanmasını asla istememektedir. Şahsi kanaatim, şiddet kısmı törpülendiği takdirde belli fikirlerin mücadelesini veren, idealist insanların bugünde varlığının gerekli olduğu şeklindedir. "Gençliğin, hedef sahibi, hedefi için gereken çalışmaları azimle sürdüren, geleceğin temellerini atan ve yarına etki eden bir unsur olabilmesi" gibi klişe bir cümlenin içindeki anlamları ben de sahiplenmekteyim.
Öyle Bir Geçer Zaman ki dizisine dönecek olursak eğer, bu dizinin işlemek istediği konu bir aile dramı olmakla birlikte yaşandığı zamanın izlerini de taşıması çok normaldir. 1967 yılında bir üniversite öğrencisi olan Berrin karakterinin mutlaka üniversitede yaşanan olaylarla ilgisi, ilişkisi dizinin konusu içerisinde önem arz etmektedir. Lakin burada dikkatimi çeken ve esas bu yazıyı yazmama neden olan mesele dizideki siyasi taraflardan "ülkücüler" ile "komünistler" ile ilgili izleyiciye çizdiği imajdaki adaletsizliktir. Dizi de Berrin'e ilgi duyan ve karşılığını da bulan Ahmet karakteri "komünist" lider kadrosundan birini sembolize etmektedir ve eli sadece kalem tutmakta, amacı da ABD emperyalizmine karşı gençliği bilinçlendirmek olarak lanse edilmektedir. Ahmet karakteri "ülkücüler" tarafından sürekli bir tehdit algısı içerisinde ve "iyi çocuk" rolünde gösterilmekte, "ülkücüler" ise iyi çocuğa fenalık yapmak için her fırsatı kollayan, hatta belden aşağı vurmak tabiriyle açıklanacak şekilde Ahmet'in sevdiği kız olan Berrin'i kaçırmak suretiyle onu zor durumda bırakmak ve hatta öldürmek istemektedir. Buraya kadar yazdıklarımda bir fenalık görmüyor ve gayet olağan birşey gibi algılıyorsanız, yazının devamını okumanıza da gerek yoktur. Çünkü ben dizinin bu kısımlarında bir şark kurnazlığı gördüğüm için yazma gereksinimi duymuş bulunmaktayım. Ahmet karakteri ile "komünistler" iyi çocuk olarak izleyiciye sunulurken "ülkücüler" aşağılık, her türlü şiddete başvuran ve ABD'nin emperyalist planlarına çanak tutan kişiler olmakta ve takdir kamuoyuna bırakılmaktadır. 
1967 yılından günümüze 40 yılı aşkın bir zaman geçmiştir. İzleyici konseptinin olayları birebir yaşamayan ve belki de ebeveynleri tarafından da olaylara ilişkin herhangi bir şey işitmemiş ve hasbelkader dizi vesilesi ile bu meselelerden haberdar oldukları düşünüldüğünde, karakterler arasında yapacağı analiz hepimizin malumudur. Bugün Türkiye siyasetinde Türkiye Komünist Partisi önemli bir yer teşkil etmezken Ülkücü Camia diye adlandırılan ve büyük çoğunluğu Milliyetçi Hareket Partisi ile anılan bireylerin bu dizi vesilesiyle nasıl bir duruma düştükleri ve töhmet altında bırakıldıkları ortadadır. Bahsettiğimiz siyasi parti bugün parlamentoda ve yarın seçimlere katıldığında ciddi beklentileri olan bir oluşumdur. MHP'nin avukatlığını yapmak vazifesi üzerime düşmüş olmasa bile ülkücü camianın içinde bulunan hatırı sayılır dostlarım, geçmişim ve her şeyden öte gerçekleri söyleyebilmek mücadelem adına bu duruma tepki vermeyi görev addediyorum. Öyle Bir Geçer Zaman ki dizisi bu anlamda eleştirdiğim ilk olay değildir. Televizyonlarda bundan önce de benzer içerikli diziler yayımlanmış ve yine benzer bir adaletsizlik söz konusu olmuştur. Söyleyemeye çalıştığımız o veya bu hareket ya da siyasi düşüncenin ve bireylerinin hak etmedikleri bir şekilde kamuoyu önünde idam edilmesinden başka bir şey değildir. Ülkücüler silaha sarılmıştır, ülkücüler komünist öldürmüştür, ülkücüler şiddete bulaşmıştır. Ancak unutulmamalıdır ki bu adamlar kendileri ile kavga etmedi, ortada hiçbirşey yokken ellerine silah almadı. Benzer şekilde komünistler de silahlanmış, ülkücü öldürmüş, şiddete bulaşmıştır. Eğer o tarihin içinde bir olay anlatılacak ve bir dizi çekilecekse, bunun objektif olması, yeni nesillere yanlış mesajlar, çarpıtılmış görüntüler sunulmaması gerekmektedir.
Türkiye'de bugün bakıldığında ciddi anlamda üzüntü duyduğumuz, ancak zamanın şartlarında normal karşılanan bir iç çatışmaya birçok genç kurban gitmiştir. TKP'li olsun MHP'li olsun, ya da her ne olursa olsun onlar bu ülkenin yetiştirdiği, genç beyinler olarak yitip gitmiş ve bugün her birine sahip çıkmak zaruriyeti biz gençlere aittir. Keşke olmasaydı demek yerine yarın ne olabilir üzerinden konuşmak ve dün yaşanan hataları tekrarlamamak adına tarihi de iyi okumak, doğru irdelemek ve "Öyle Bir Geçer Zaman ki" dizisi gibi çarpıtılmış yakın tarih dizilerine prim vermemek lazım. Bu ülkenin yakın tarihinde Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan, Hüseyin İnan, Mahir Çayan gibi, Selçuk Duracık, Halil Esendağ, Ali Bülent Orkan, Ertuğrul Dursun Önkuzu isimleri de vardır. Nasıl ki Denizler idama yürümüşse, Haliller de idama yürümüştür. Nasıl ki devlet solcuları asmışsa, sağcıları da asmıştır. Mühim olan ideolojik yaklaşımlarla kendimize yontmaktan çok, bütünleştirici, birleştirici düşünceler ile tüm ülke gençliğini ve insanlarını kucaklamaktır.
Türkiye Uluslararası İlişkiler Çalışmaları Platformu bunun en güzel örneklerinden birisidir. Türkiye’nin tüm kimliklerinden gençleri aynı masada buluşturabilen özelliği ile bu anlamda önemli bir adım atmıştır. Ve hatta Ekim ayının sonunda Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a Demokratik Açılım ile ilgili gençlerle de buluşması gerekliliğini ve öneriyi belirtmek için bizzat elden mektup iletmiştir. Bu mektupta da "Sayın Başbakan’a ilettiğimiz buluşma talebimizin içeriğinde ise özellikle katılımcılığa önem vermekte ve tüm gençlik birlikleri ve oluşumları ile Türkiye üniversitelerinin hemen hepsinden en az birer temsilcinin bu toplantıda bulunmasını elzem görmekteyiz." ifadelerini kullanarak kucaklayıcı anlayışı ve bütün kesimlerin fikirlerine verdiği önemi göstermiştir.






1 yorum:

  1. Diziyi takip etmediğim için bu konuyu ilk defa duyuyorm ama ne yalan söyliyim şaşırmadım. Senin de dediğin gibi daha öncede oldu ve malesef herkes bakmak istediği taraftan bakıyor konuya. Yine her zaman olduğu gibi güzel bi konuyu ele almışsın kardeşim. Keşke dediğin gibi olsada yeni nesil de görmek istediği yerden görenlerle dolmasa...Gogo

    YanıtlaSil