9 Ocak 2011 Pazar

Muhteşem Yüzyıl’a Başlarken


Yıllardır serzenişte bulunduğumuz konulardan birisi de tarihimizi anlatan film vb. çalışmaların yapılmıyor oluşudur. Büyük bir imparatorluk tarihinden geliyor olmamıza rağmen bu devasa tarihi, (tarihin devasalığını 600 yıla yayılması için kullanıyorum) ya iltifatlarla süslemiş ve tamamen harika bir döneme işaret ettiğini sanmış ya da son dönemdeki çalkantıları bütün bir Osmanlı tarihine atfederek küçümseyici bir bakış açısıyla yaklaşmışız. Aslında buna sebep olan ideolojik saplantılar üzerinden tarih yorumlamamızdır. Bunun en klişe örneği II. Abdülhamit için belli bir çevrenin “ulu hakan” diğer bir çevrenin ise “kızıl sultan” yakıştırmalarıdır. Bu ideolojik saplantıların yanına okullarımızda verilen tarih derslerinin sıradanlığı ve sıkıcılığı da eklendiğinde Osmanlı Tarihi’nin anlaşılmasını beklemek mümkün değildir. Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve yükselişini “atın üzerinde ellerinde kılıçla fetih yapan şanlı Osmanlı”, duraklama ve gerileme dönemini ise “köhneleşmiş ve eski gücünden yoksun kalmış, batıyı yakalayamamış Osmanlı” olarak tanımlayabilen bir genel anlayış bu tarih derslerinin ve tarihe ideolojik yaklaşıyor olmanın sonucudur. Tabii ki köhneleşen ve batıyı yakalayamayan Osmanlı yıkılınca yerine sanki bambaşka insanlarca, bambaşka kurumlar oluşturularak, deyim yerindeyse gökten zembille inmiş gibi bir Türkiye Cumhuriyeti kurgusu oturtulmuş ve bu suretle Osmanlı’nın son Padişahı Vahdettin Atatürk’ün kovduğu pısırık ve hatta düşmanla işbirliği yapan bir figür haline getirilmiştir. Türkiye’de Osmanlı tarihi ile ilgili nesnel bir bakış açısı ancak tarihçi akademisyenlerin evraklar üzerinden yaptığı çalışmalar ile sağlanabilir. Bu anlamda da başta Prof. Dr. Halil İnalcık olmak üzere İlber Ortaylı ve Murat Bardakçı’nın eserleri büyük önem taşımaktadır. Eğer Osmanlı tarihine nesnel bir bakış açısı ile yaklaşmak isteniyorsa öncelikle bu isimlerin eserlerinin okunması gerekecektir. Fakat Türkiye’de bir başka sorun da okumayı sevmeme ve böyle bir alışkanlığa sahip olmamaktır. Durum böyle olduğu için Osmanlı tarihi ile ilgili bilgiler yüzeysel kaldığı gibi bu yüzeyselliğin bir nedeni olarak da ideolojik saplantılara kurban gitmektedir. Son zamanlarda Osmanlı tarihine artan bir merak özellikle Murat Bardakçı’nın gerçekleştirdiği “Tarihin Arka Odası” isimli programla ortaya çıkmıştır. Sabaha kadar uzanan sohbetlere kamuoyu yüksek ilgi göstermekte ve merak ettikleri konular hakkında doğrudan sorularını iletebilmektedir. Tarihin sevdirilmesi ve bu anlamda toplumun daha derinlemesine bilgilendirilmesi için görsel medyanın kullanımı ve yazımızın başlangıcında da belirttiğimiz gibi dizi ve filmlerin yapımı önemli bir rol oynayacaktır.

Bu anlamda çok tartışılan “Muhteşem Yüzyıl” dizisi her türlü tartışma bir kenara bırakıldığında aslında önemli bir adım olarak düşünülmelidir. Birileri ne kadar şiddetle eleştiriyor olsa da ve eleştirilerinde haklı oldukları taraflar olsa bile bu konunun tartışma haline gelmesi, kamuoyunu meşgul etmesi bile önemlidir. “Muhteşem Yüzyıl” dizisi ile ilgili yapılan eleştirilerin temel nedeni Kanuni Sultan Süleyman’ı harem hayatı ile ele alıyor oluşu ve Kanuni’nin şahsiyetinin harem ve aşk sahneleri ile küçültülüyor olduğu inancıdır. Bu eleştirileri haklı olarak görebilirsiniz ya da tam aksini düşünebilirsiniz. Ancak bu noktada esas önem arz eden konu, “Osmanlı Tarihi’nin kamuoyu tartışması” haline getirilmiş olması ve bu örnekten sonra Osmanlı Tarihi ile ilgili daha çok dizi ve film çalışmasının yapılması ihtiyacının ortaya çıkmasıdır.

Eleştirilerin odak noktasını, Kanuni’nin yaşamı üzerinden Osmanlı padişahlarının şahsiyetleri üzerinde İslami referansları zedelemek ve yanlış tarih anlatımı ile bir unvanı da “halife” olan padişah üzerinden Osmanlı tarihini karalamak oluşturuyor. Aslına bakıldığında Kanuni Sultan Süleyman’ın da bir beşer olduğu düşünüldüğünde mutlak surette hataları olabileceği, hayatının her noktasında mükemmel olamayacağı anlaşılmalıdır. Özellikle eleştirileri gerçekleştiren “Muhafazakar-İslam” çevreleri içinde bir de çelişkili tutum oluşturmaktadır. Mustafa Kemal’in putlaştırılması yoluyla dayatılan ritüellere karşı duran ve bu durumu nefretle eleştiren “Muhafazakar-İslam” çevreleri, benzer bir yanlışa Kanuni veya diğer Osmanlı padişahlarını putlaştırarak düşmektedir. “Muhteşem Yüzyıl” tarih belgeseli değil bir televizyon dizisi olarak piyasaya sürülmüştür. Bu surette mutlaka reyting merkezinde bir ticari amaç taşıdığından senaryoda ilgi uyandıracak bir takım abartılı ve farazi kurgular olacaktır. Ayrıca dizi bir de tarih danışmanı ışığında çekilmeye de çalışılmaktadır. Murat Bardakçı ile birlikte “Tarihin Arka Odası” programını gerçekleştiren ve bir tarihçi olan Doç. Dr. Erhan Afyoncu dizinin tarih danışmanlığını üstlenmiştir. Her şey bir tarafa bu dizi Osmanlı Tarihi’nin önemli bir dönemini sırf harem ve aşk ilişkileri üzerinden anlatmak iddiasını da sahip olabilir. Daha dizi başlamadan önce sert ve şiddetli tepkilerin gelmesi de aslında bir özgüven eksikliği ve “aman efendim tarihimize saldırılıyor mu” cümlesinin dışa vurumu olarak görülebilir. Bu durumda ise oturup etraflıca düşünmemiz gereken özgüven, nesnellik, düşünce ve ifade hürriyeti, meseleleri bizleri bekleyecektir. Son dönemde dünya kamuoyunda adının sıkça zikredildiği ve belki de yeni bir muhteşem yüzyıla girmekte olan Türkiye’de bu gibi meselelerin saplantılardan uzak, kendine güvenen, tarihine ve birikimine güvenen bir şekilde ele alınması için böyle bir tartışmanın başlaması iyi oldu diyebiliriz.

1 yorum:

  1. daha bu ülke tarihine dönüp bakmaya cesaret edemiyor her anlamda iyisiylede kötüsüylede..bu ülkeden kastım gücü elinde bulunduranlar..akp nin bu anlamsız saldırganlığı bu ülke insanının osmanlıcılığın nasıl oynanması gerektiğini anlaması endişesinden olabilirmi..özellikle dış siyasette neo osmanlıcılık adını verdiği oyunun toplumca yalan olduğunun anlaşılmasından duyduğu korkular sarmış olabilir iktidarı veya diktayı...MEHMET ALİ KAYTAN

    YanıtlaSil