29 Kasım 2011 Salı

Tarihle Yüzleşmek


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yine bir ilke imza attı ve “Eğer devlet adına özür dilenecekse böyle bir literatür varsa ben özür dilerim, diliyorum” diyerek yeni bir dil ve yaklaşımı, olması gereken bir bakış açısını Türkiye’nin gündemine soktu. Başbakan Erdoğan günlerdir sıcak gündemi oluşturan meselelerden birisi olan “Dersim Katliamı” hakkında özür dileyerek bir gün önce hararetle eleştirdiğim kendisini bu kez kuvvetle alkışlattırdı. Dersim ile yüzleşmeyi, özellikle devlet olarak yüzleşmeyi alkışlıyorum çünkü yalanlar üzerine kurulu bir tarihin yarınlarımızı yazmak ve yaşamak konusunda bize yardımcı olmayacağına inanıyorum. Dersim’de yapılanları burada tekraren yazmak istemiyorum. Hiç bilmeyen ve okumamış olan Başbakan’ın açıkladığı belgeye veya CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Dersim yaşandığı tarihlerde Emniyet Müdürlüğü görevini yürüten İhsan Sabri Çağlayangil ile gerçekleştirdiği mülakata başvurabilirler. Dersim’de yaşananlar için Başbakan’a seslenen Kılıçdaroğlu’nun hem bir Dersim’li hem de konuyu bizzat dönemin yetkililerinden öğrenmek isteyecek kadar meraklı olmasına rağmen dillendirememesi, özür dileyememesi enteresan. Bu CHP’nin halen “yeni” olamadığını, gerçeklerle yüzleşemediğini veya gerçeklerle yüzleşmek ve Yeni CHP’yi oluşturmak isteyenlerin parti içerisinde henüz güçlü olamadığını gösteriyor.

Başbakan’ın dilediği özür ile Dersim meselesinin hallolduğunu düşünmek doğru olmaz. Öncelikle katliamın adı olan Tunceli’nin derhal coğrafyanın gerçek adı olan Dersim ile değiştirilmesi gerekiyor. İsim değiştirmekle yaraları kapatacak mıyız, elbette hayır. Ancak duyulan pişmanlığı, yaşanan acıları anladığımızı ve paylaştığımızı ifade etmenin önemli bir yolu katliamı hatırlatan ve belleklere kazınan Tunç Eli isminden kurtulmaktır. Bugün Tunç Eli operasyonunu gerçekleştiren sorumlular hayatta değiller ve onlarla ilgili herhangi bir yargılama gerçekleştirmemiz mümkün değil. Zaten Dersim katliamından canı yananların da devletten bekledikleri acılarının kabul edilmesi, tanınması ve paylaşılması. Bu anlamda Başbakan sıfatıyla devlet adına dilenen özür çok şey ifade ediyor. Biliyoruz ki kayıpların geri gelmesi mümkün değil, tıpkı bireysel anlamda canımızı yakanların, kalbimizi kıranların o kalbi tekrar eski haline getirecek şekilde onarmalarının mümkün olmadığı gibi… Ancak hepimiz bir özür bekliyoruz en nihayetinde. İşte Başbakan’ın dilediği özür de bu anlamda çok önemli.

Dersim ile ilgili dilenen özür Türkiye’nin geçmişte yaptığı yanlışlara dair olgun bir insanın yapacağını yapan büyük bir devlet olması yolunda bir başlangıç olarak da ayrıca önemli bir adım. Başlangıç diyorum çünkü Türkiye’nin geçmişinde sadece Dersim yok. İstiklal Mahkemeleri’nde yapılan yargısız infazlardan tutun da 6-7 Eylül olaylarına, Varlık Vergisine ve en yakın zaman diliminde arkasında devlet parmağı olduğuna dair ciddi iddiaların oluştuğu faili meçhul cinayetlere kadar uzayan ciddi bir “kirli tarih” söz konusu. Tarihimizin anlı-şanlı olduğuna dair methiyeleri bunca yıl dinlemiş olmamıza rağmen gerçeklerin üzerini karlarla örtmüş olduğumuzu anlamaya başlamış olmak, özellikle bunun devlet katında oluşması umut verici. Çünkü gerçek olmayan verilerle bir gelecek kuramazsınız. Hep söylediğimiz tarih geleceğe ışık tutar sözünün yalan tarihle anlamlı olması mümkün değil. Fakat bu tarihle yüzleşmek yahut hesaplaşmak sürecinin de çok hassas olduğunu unutmamamız gerekiyor. Tarihle yüzleşelim derken tarihin kendi dinamiklerini yok saymak ve toptan bir değerlendirmeye tabi tutmak toplumsal bellekte yeni travmalar yaratabilir. İstiklal Mahkemeleri’ni elbette konuşmalıyız, orada yapılan haksızlıklar, yargısız infazlar varsa bunları gün ışığına çıkarmak boynumuzun borcu ancak bu yapılırken birilerini topa tutmak, aşağılamak, lanetlemek yaşadığımız ana, yani bugüne bir fayda sağlamayacaktır.

Tarihe tespitler noktasından bakmak gerekiyor. Örneğin Dersim’de yaşananlar bir katliamdır ve bu katliamdan ötürü devlet olarak özür dileriz demek ile Dersim olaylarının yaşandığı tarihteki tüm yetkilileri, o dönemin tek parti iktidarı olan CHP’yi bugünün bakış açısı ile ve bugünkü uzantılarına da sirayet edilecek şekilde aşağılamak, hakarete tabi tutmak doğru olmayacaktır. Atatürk’e kadar ulaşmak ve onu da karalamak hedefiyle yakın tarihi karıştırıyorlar söyleminin çok fazla alıcısı olduğu aşikâr. Bu niyete sahip olanları da yok sayamayız. Ancak niyetin üzüm yemek olması gerektiğini akıllardan çıkarmamalıyız. Bugün Atatürk’ü aşağılamanın yahut karalamanın Türkiye’ye sağlayacağı ne bir fayda var ne de yarını kurgularken Atatürk saplantısına kapılmak doğru. Bugün Türkiye’nin yaşadığı sorunsalların düne dair izdüşümleri varsa ki bunun varlığının hepimiz farkındayız, niyetimiz bu sorunların çözümünde bizi doğru yönlendirecek tespitleri, tarihi gerçeklikleri görmek olmalı. Bugün eğer bir Rum yahut Ermeni milletvekilimizin olmayışını 6-7 Eylül olayları yahut Varlık Vergisi gibi tarihi gerçeklerde aramak gerekir. Yine bugün Kürt meselesi varsa bunun nedenlerinin Şeyh Sait isyanına ve hatta 1921 ile 1924 anayasası arasındaki farklılıklara ve Dersim’e hatta sonrasında faili meçhullere, dahası 12 Eylül Darbesine dayandığını görmek durumundayız. Tüm bunları yapabilirsek eğer 1923’te gökten zembille indiğini sandığımız arızalı(!) cumhuriyetimizin demokratik bir hale gelmesine hizmet edebiliriz.

Tarihimizle yüzleşirken niyetimizin üzüm yemek değil de bağcı dövmek olması bize yeni bir toplumsal travma getirecektir. Atatürk’ü tarihi yerine, ebedi istirahatgahına yerleştirip, korkusuz ve tabusuz bir şekilde tarih okuması yapmalı ve o tarih içerisinde bu ülkenin kimliğini taşıyan her kime yanlış yapılmış ve canı acıtılmışsa ondan özür dileyebilmeliyiz. Aksi takdirde yeni bir toplum tahayyülü oluşturmak, herkesin kendini ait hissettiği bir devlet anlayışına sahip olmak pek mümkün değil. Unutmamak gerekiyor ki birileri tarihi yaparken yanlışlar yapmış olabilir bizim bu yanlışları yapanları tespit edip yerden yere vurmak yerine bu yanlışa maruz kalanların acılarını anlamak, paylaşmak ve yanlış yapanların da yerine özür dileyecek olgunluğa sahip olmak gibi meziyetlerimiz olması gerekiyor.           

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder