Hükümet
okullarda kılık-kıyafeti kısmen özgürleştiren bir adım attı. Kısmen
özgürleştirdi diyorum çünkü tüm kademelerde başörtüsüne özgürlük gelmediği gibi
şortla-kolsuzla okula gitmek de mümkün değil. Sakal-bıyık ve okul rozeti
dışında herhangi bir sembol taşımak da yasaklar listesinde. Şu satırları
yazarken, yani sakal-bıyık ve örtü-şort üzerinden konuşurken inanılmaz
rahatsızım. Çünkü devletin görevli memuru dışındaki vatandaşına, yani hizmet
alana kıyafet dayatmasını aklım bir türlü almıyor. İnsanlar kıyafetleri ile
ağırlanıp fikirleri ile uğurlanır diye bir atasözümüz var. Fakat biz
kıyafetlerimiz ile ağırlanmakla kalmıyoruz kıyafetlerimizle değerlendiriliyor
ve hatta kendi kendimizi de öyle değerlendiriyor ve “fikri” bir kenara
atıyoruz. Şahsi görüşüm kıyafetin bir ihtiyaç olduğu ve insanın kendine
yakıştırdığını kendince giymesi yönünde. Bunu da söyleme gereği hissediyorum
zira örtünün hangi şekilde bağlanınca bilmem ne ifade ettiği ile de zerre
ilgilenmiyorum. Ama ilgilendiğim bir şey var; o da sene 2012 ve ülkemin
gündeminde neyin nerede neden giyilip-giyilemeyeceğinin tartışılıyor olması.
Hükümetin
kısmi özgürleştirici adımına başıma çok bela olan “yetmez ama evet” mantığı ile
yaklaşıyorum. Biraz özgürleşmeyi hiç özgürleşmemeye tercih ediyorum. Hoş bireysel
anlamda benim için hiçbir şey ifade etmeyen (okul biteli yıllar oldu) bu
reformu sadece şeklin yerine içeriği ön plana taşıma ihtimali yüzünden bile
önemsiyorum. Nedir içeriğin öne çıkıp şeklin önemsizleşmesi diye soracak
olursanız ona da bir şarkı sözü ile yanıt verebilirim; “fikrim hevesimi alt
etsin”. Ancak bunu biraz daha açmak istiyorum. Bana göre hepimizin mavi renkli
beyaz yakalı önlükler giymesi hiç birimizi eşit kılmadığı gibi fakir-fukara
çocuklarını zengin veya belli kimselerin çocuklarının karşısında/yanında en fazla
eşitMİŞ hissiyle donatmıyor, öyleyse bile ortada bir kendini kandırma söz
konusu. Eğer beyaz yakalı mavi önlükler bizleri eşit yapıyor ise -ki birisinin
beni buna inandırması lazım- lütfen bunu sadece ilk-orta öğrenimle sınırlamayalım,
üniversite de dahil olmak üzere sosyalleştiğimiz her alana yaygınlaştıralım.
Sanıyorum ki çocuklar-gençler birbirleri ile sadece okulda görüşmüyorlar, okul
dışında yaptıkları her buluşma için de kural koyalım ve hepsini tek tip kıyafet
giymek zorunda bırakalım. Ancak eşitmiş gibi hissetmemiz için bu da
yetmeyecektir. Derhal okullar veya yetkili merciler bir mont-kaban tipi
geliştirsinler ve hatta kışlık bot ve yazlık ayakkabı modeli önersinler ki bu
alandaki eşitsiz görüntüyü de ortadan kaldırabilelim. Muhtemelen bu anlamda bir
cep telefonu ve aksesuar kuralı da koymamız gerekecek. Zira birisi elinde
akıllı telefon ile gelirken diğerinin çok daha eski model telefon kullanması da
eşitmiş hissimizi zedeleyecektir. Anne-baba statülerinden kaynaklanan
eşitsizlikleri ise hiç saymak istemiyorum.
Yukarıdaki
tüm şekilsel eşitliği sağladıktan sonra eşitmiş hissini oluşturmak için çok
başka şeyleri de yasaklamamız veya kısıtlamamız gerekecek. Mesela anne-babalar
çocuklarını okullara arabayla bırakmayacak veya bırakacaksa da hepsi eşit
arabalar kullanacak. Servisle okula gitmek her öğrenciye sağlanacak bir hizmet
olacak ve ücret talep edilmeyecek ya da servis falan olmayacak. Okul
kantininden her öğrenciye günlük kumanya çıkarılacak ve bunun dışında herhangi bir
şey tüketmeye izin verilmeyecek. Buna benzer yığınla önlem almamız gerekecek
çünkü aksi takdirde eşitmiş gibi hissetmemiz mümkün olmayacak ve psikolojik
olarak fakir çocukları etkilenecek. Ayrıca zengin çocuklarının okulda akşam
evde ne yedikleri, ailesiyle hafta sonu ne yaptıkları, tatillerini nerede
geçirdikleri gibi şeyleri anlatması da yasaklanacak. Peki, tüm bunları da
yapsak sizce fakir öğrenci ile zengin öğrenci arasındaki eşitsizliği sona
erdirebilecek miyiz? Gerçekle yüzleşmeyi bir kenara bıraktığımızda birbirimizi
kandırmaktan öteye geçemeyeceğimiz gayet açık olduğu gibi fakir ama zenginle
eşit hissiyatına sahip bireyleri de daha sonra yüzleşmekten kaçamayacakları bir
travmaya hazırlamaktır bu. Düne kadar eşittik şimdi ne oldu da bu çocuk yurtdışına
master yapmaya gitti sorusunu sormaktansa benim daha çok çalışıp burs imkanı
oluşturmam lazım, benim ailemin imkanları şunlara yetiyor o halde bu imkanları
genişletmek için ayrıca şunları da yapmam, daha fazla çalışmam lazım bilinciyle
mi yetişmek bana daha makul görünüyor. Neticede birileri zengin birileri de
fakir, bunu aynı elbiseleri giydirmek suretiyle değiştirmemiz mümkün değil.
Bunun değişmesi fakirin daha başarılı olmayı arzulaması, içinde bulunduğu
koşulların farkında olup daha kaliteli yaşam seviyesine ulaşmak için daha çok
çalışması ile mümkün olabilir. Yoksa kimse aynı kıyafetleri giydiği için bir
diğerine hadi sen de benimle aynı arabayı kullan, aynı yere tatile git, aynı
mekanlarda yemek ye falan demiyor ve demeyecek. (Burada zenginlerin fakirleri
sömürmesi, kendi zenginliklerini büyütmesi ve fakiri belirli ekonomik seviyenin
üstüne çıkarmaması için elinden geleni yapması konu edinilmemiştir)
Sonuç
olarak fakir öğrenci ile zengin öğrenci arasındaki fark bana göre bir
kılık-kıyafet tek tipçiliği ile giderilemez. Kıyafet tek tipçiliğinin ortadan
kaldırılmasına karşı bu argümanı savunmak da eski solculuk, olmayan komünistlik
veya en hafifi AK Parti karşıtlığından başka bir şey değil. Şeklin içeriği esir
aldığı bir toplumsal tablonun demokratikleşmesi de, özgürleşmesi de pek mümkün
değil. Çocuklarımıza asker-polis muamelesi yapmayı bırakalım. Kılık-kıyafet
konusunda yapılan düzenlemeyi yeterli bulmadığımı söylemiştim. Zaten halen daha
şekil üzerinden tartışıyor olmamız da anlamsız. Tek tip kıyafeti aştık diyelim,
halen daha tek tip öğrenci yetiştiren müfredat yok mu? Kemalist-Militarist
olmayan bir idarenin kemalist-militarist öğrenciler yetiştirdiğini görmüyor
muyuz? Halen daha andımızı okuyan ve varlığını Türk varlığına armağan eden,
rahat-hazır ol komutları eşliğinde askeri düzende sıraya geçen çocukların
kıyafetleri tek tip olsa ne olur olmasa ne olur.
(http://www.konseptdisi.com/burak-yal%C4%B1m/fakir-edebiyat%C4%B1ndan-e%C5%9Fitlik-%C3%A7%C4%B1kmaz-833)