18 Kasım 2012 Pazar

Açlık Grevleri ve İnsani Duruş


Her yeni güne umutla başlamak isterim. Karamsarlığa da kolay pabuç bırakmam ve güzel günlerin geleceğine dair ısrarcıyımdır. Zira umut tek başına yetmez yanı başında bir çaba ve ısrar gerektirir çünkü siz “iyi” yapacağım derken bazıları “kötü” için çoktan çalışmaya başlamıştır. Kime göre neye göre iyi diye sormayın, her ne olursa olsun bir insanın yaşamasından yana tavır almak ile bilmem ne suçundan, ahlaksızlığından ötürü onun “gebermesini” savunmak arasında tercih yapmak durumunda kalıyorsanız, eğer böyle bir tercihe itilmişseniz ve zihninizden bu geçiyorsa zaten konuyu burada kapatalım. Bir insan bir başkasının yaşama hakkına kast etmiş hatta bir tanesinin değil bin tanesinin yaşama hakkını elinden almış olsun. Kalkıp o insana yaptığı yanlışı anlatırken siz de onun canını mı alacaksınız? Evet, şu sıralar başbakanımız da idamı isteyen kitlelerden bahsediyor, ölüm cezasını dillendiriyor ve belki de tehdit unsuru olarak kullanıyor. Peki, ölümlere neden olduğu için birisine ölüm cezası vermek aslında öldürenle aynı safa geçmek olmuyor mu? Katili katlederek mi terbiye edeceksiniz ve bu sizi katilleştirmeyecek mi?

Bugün uyandığımda hepimizin malumu açlık grevinde olan 600 küsur kişiye dair aynı kurumda yöneticilik yaptığım bir arkadaşımın desteğini(!) gördüm. Öyle bir destek ki “gebermelerini” temenni ediyor ve dünyayı “pisliklerden” arındırdığına inanıyordu. Yanılmıyorsam Hitler için de öldürdükleri pisliklerdi ve Hitler’e sorsanız dünyanın en güzel temizliğini yapıyordu. Benzer şekilde Miloseviç-Kradziç-Mladiç üçlüsünün kafasındaki temizlikti, etnik bir temizlik ile Bosna-Hersek’i Boşnaklardan arındıracaklardı. Peki ya Sabra-Şatilla’da ve bugün Gazze’de İsrail’in yaptığına ne demeli? Netanyahu, Şaron ve diğerleri Kutsal Yahudi topraklarından Filistinli pislikleri temizliyorlar kendilerince! Olayı abartmıyorum çünkü biliyorum ki halen daha Kandil’i bombalamak suretiyle çözümü getireceğine inanan bir sürü insan var.

Şimdi diyeceksiniz ki Yahudiler Hitler’e, Filistinliler Yahudilere ve Boşnaklar Sırplara ne yaptı ki ölümü hak edecekler ama bugün konu olan kişiler eli kanlı teröristler, mahkum edilmişler ve kalkıp açlık grevi yaparak hak talep ediyorlar. Karadziç de kalkıp açlık grevi yaparak hak mı talep etsin gibi kendinizce haklı sorular sorabilirsiniz. Ancak bugün açlık grevi ile “anadilde savunma – Öcalan’a tecrit” isteyenler ile Karadziç arasında kocaman bir fark olduğunu görmelisiniz. Bugün açlık grevi yapanlar ne Karayılan, ne Bahoz Erdal ne de Öcalan değil. Çocuk ve genç yaştaki insanların da dâhil olduğu 600 küsur kişiden bahsediyoruz. Ayrıca talep edilenlerin hangisi hak ve hukuk çerçevesinde meşru değil? Anadilde savunma hakkının Lozan’ın 39/5 maddesinde olduğunu bilmeyen kaldı mı? Ayrıca bunu izah etmek için illa Lozan’a kadar gitmek mi gerekiyor? Müebbet hapis yatıyor dahi olsa mahkûmun tecride maruz kalması hukuki mi?

Zaten bu işlerin böyle olmadığı en nihayetinde hükümet tarafından da kabul edilip anadilde savunma ve Öcalan’a uygulanan tecritle ilgili olumlu hamleler atıldı/atılıyor. Peki, biz hangi yetki ile çemkirip “gebersinler” diyebiliyoruz?

Yetki ve sorumluluğu da bir tarafa koyalım ne zaman vicdanımızı kaybettik, PKK’nin askerlerimizi şehit etmesi ile yine PKK’nin talimat vererek bu genç-çocuk 600 küsur kişiyi greve başlatması arasında ne fark var?

Hadi talimatla değil de gönüllü olarak açlık grevine gitmiş olsunlar. Talep ettiklerinin meşruiyeti bu grevi haklı kılmaz mı? PKK talimat verdi, onlar da zaten mahkûm teröristler diyerek grevcileri ölüme göndermek onulmaz yeni yaralar mı açacaktır yoksa sorunu mu çözecektir? Acıların üzerine yenilerini eklemek mi istiyoruz yoksa hukuk çerçevesinde çözüm üretmek mi? İktidarın anadilde savunma ile ilgili tasarıyı bakanlar kurulundan geçirip CMUK 202’ye ekleme girişimi takdire şayandır. Öcalan’ın tecrit edilmediği, edilmişse de bunun kendi isteğiyle gerçekleştiği, isterse yakınlarının görüştürüleceğinin hükümet sözcüsü tarafından duyurulması da durumu rahatlatmıştır. 
Başa dönecek olursak eğer bugün en kolayı “öldürmek” ve toplumun hassasiyetlerine matuf cümleler kurarak alkış almak olabilir. Şehit/Terörist karşıtlığı ve PKK/Devlet bakış açıları üzerinden yapılacak söylemler üzerinde büyük kitleler uzlaşıyor olabilir ama bunlar ölümleri durdurmadığı sürece bir anlam ifade etmeyecek. Siyaset, öldürmek için değil aksine yaşatmak, daha yaşanılabilir bir ortam hazırlamak için var. PKK’nin Şemdinli’de öldürdüğü 11 yaşındaki Faris’e nasıl üzüldükse ve bunun hangi sorunu çözdüğünü sorguluyorsak, yarın açlık grevindekilerin ölümü de bizleri üzecek ve herhangi bir çözüme hizmet etmiş olmayacak.

Her insan suç işleyebilir, cinayet işlemiş ve hatta terör eylemine de katılmış olabilir, bunların hiç biri meşru değildir ve hukuk karşısında cezaları neyse verilir ama her ne olursa olsun bir insanın yaşama hakkına göz dikmek affedilebilir bir şey olmadığı gibi katilimize benzemekten başka bir şey değildir.

@burakyalim 

http://www.haberx.com/aclik_grevleri_ve_insani_durus(19,w,12326,262).aspx

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder