Her
yeni güne umutla başlamak isterim. Karamsarlığa da kolay pabuç bırakmam ve
güzel günlerin geleceğine dair ısrarcıyımdır. Zira umut tek başına yetmez yanı
başında bir çaba ve ısrar gerektirir çünkü siz “iyi” yapacağım derken bazıları
“kötü” için çoktan çalışmaya başlamıştır. Kime göre neye göre iyi diye
sormayın, her ne olursa olsun bir insanın yaşamasından yana tavır almak ile
bilmem ne suçundan, ahlaksızlığından ötürü onun “gebermesini” savunmak arasında
tercih yapmak durumunda kalıyorsanız, eğer böyle bir tercihe itilmişseniz ve
zihninizden bu geçiyorsa zaten konuyu burada kapatalım. Bir insan bir
başkasının yaşama hakkına kast etmiş hatta bir tanesinin değil bin tanesinin
yaşama hakkını elinden almış olsun. Kalkıp o insana yaptığı yanlışı anlatırken
siz de onun canını mı alacaksınız? Evet, şu sıralar başbakanımız da idamı
isteyen kitlelerden bahsediyor, ölüm cezasını dillendiriyor ve belki de tehdit
unsuru olarak kullanıyor. Peki, ölümlere neden olduğu için birisine ölüm cezası
vermek aslında öldürenle aynı safa geçmek olmuyor mu? Katili katlederek mi
terbiye edeceksiniz ve bu sizi katilleştirmeyecek mi?
Bugün
uyandığımda hepimizin malumu açlık grevinde olan 600 küsur kişiye dair aynı
kurumda yöneticilik yaptığım bir arkadaşımın desteğini(!) gördüm. Öyle bir
destek ki “gebermelerini” temenni ediyor ve dünyayı “pisliklerden”
arındırdığına inanıyordu. Yanılmıyorsam Hitler için de öldürdükleri pisliklerdi
ve Hitler’e sorsanız dünyanın en güzel temizliğini yapıyordu. Benzer şekilde
Miloseviç-Kradziç-Mladiç üçlüsünün kafasındaki temizlikti, etnik bir temizlik
ile Bosna-Hersek’i Boşnaklardan arındıracaklardı. Peki ya Sabra-Şatilla’da ve
bugün Gazze’de İsrail’in yaptığına ne demeli? Netanyahu, Şaron ve diğerleri
Kutsal Yahudi topraklarından Filistinli pislikleri temizliyorlar kendilerince! Olayı
abartmıyorum çünkü biliyorum ki halen daha Kandil’i bombalamak suretiyle çözümü
getireceğine inanan bir sürü insan var.
Şimdi
diyeceksiniz ki Yahudiler Hitler’e, Filistinliler Yahudilere ve Boşnaklar
Sırplara ne yaptı ki ölümü hak edecekler ama bugün konu olan kişiler eli kanlı
teröristler, mahkum edilmişler ve kalkıp açlık grevi yaparak hak talep
ediyorlar. Karadziç de kalkıp açlık grevi yaparak hak mı talep etsin gibi
kendinizce haklı sorular sorabilirsiniz. Ancak bugün açlık grevi ile “anadilde
savunma – Öcalan’a tecrit” isteyenler ile Karadziç arasında kocaman bir fark
olduğunu görmelisiniz. Bugün açlık grevi yapanlar ne Karayılan, ne Bahoz Erdal
ne de Öcalan değil. Çocuk ve genç yaştaki insanların da dâhil olduğu 600 küsur
kişiden bahsediyoruz. Ayrıca talep edilenlerin hangisi hak ve hukuk
çerçevesinde meşru değil? Anadilde savunma hakkının Lozan’ın 39/5 maddesinde
olduğunu bilmeyen kaldı mı? Ayrıca bunu izah etmek için illa Lozan’a kadar
gitmek mi gerekiyor? Müebbet hapis yatıyor dahi olsa mahkûmun tecride maruz
kalması hukuki mi?
Zaten
bu işlerin böyle olmadığı en nihayetinde hükümet tarafından da kabul edilip
anadilde savunma ve Öcalan’a uygulanan tecritle ilgili olumlu hamleler
atıldı/atılıyor. Peki, biz hangi yetki ile çemkirip “gebersinler”
diyebiliyoruz?
Yetki
ve sorumluluğu da bir tarafa koyalım ne zaman vicdanımızı kaybettik, PKK’nin
askerlerimizi şehit etmesi ile yine PKK’nin talimat vererek bu genç-çocuk 600 küsur
kişiyi greve başlatması arasında ne fark var?
Hadi
talimatla değil de gönüllü olarak açlık grevine gitmiş olsunlar. Talep
ettiklerinin meşruiyeti bu grevi haklı kılmaz mı? PKK talimat verdi, onlar da
zaten mahkûm teröristler diyerek grevcileri ölüme göndermek onulmaz yeni
yaralar mı açacaktır yoksa sorunu mu çözecektir? Acıların üzerine yenilerini
eklemek mi istiyoruz yoksa hukuk çerçevesinde çözüm üretmek mi? İktidarın
anadilde savunma ile ilgili tasarıyı bakanlar kurulundan geçirip CMUK 202’ye
ekleme girişimi takdire şayandır. Öcalan’ın tecrit edilmediği, edilmişse de
bunun kendi isteğiyle gerçekleştiği, isterse yakınlarının görüştürüleceğinin
hükümet sözcüsü tarafından duyurulması da durumu rahatlatmıştır.
Başa
dönecek olursak eğer bugün en kolayı “öldürmek” ve toplumun hassasiyetlerine
matuf cümleler kurarak alkış almak olabilir. Şehit/Terörist karşıtlığı ve
PKK/Devlet bakış açıları üzerinden yapılacak söylemler üzerinde büyük kitleler
uzlaşıyor olabilir ama bunlar ölümleri durdurmadığı sürece bir anlam ifade
etmeyecek. Siyaset, öldürmek için değil aksine yaşatmak, daha yaşanılabilir bir
ortam hazırlamak için var. PKK’nin Şemdinli’de öldürdüğü 11 yaşındaki Faris’e
nasıl üzüldükse ve bunun hangi sorunu çözdüğünü sorguluyorsak, yarın açlık
grevindekilerin ölümü de bizleri üzecek ve herhangi bir çözüme hizmet etmiş
olmayacak.
Her
insan suç işleyebilir, cinayet işlemiş ve hatta terör eylemine de katılmış
olabilir, bunların hiç biri meşru değildir ve hukuk karşısında cezaları neyse
verilir ama her ne olursa olsun bir insanın yaşama hakkına göz dikmek
affedilebilir bir şey olmadığı gibi katilimize benzemekten başka bir şey
değildir.
@burakyalim
http://www.haberx.com/aclik_grevleri_ve_insani_durus(19,w,12326,262).aspx
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder