21.11.2012
Gazze’de yaşananları takip etmeye bile yürek
dayanmıyor. En son Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Arap Birliği Genel
Sekreteri Nebil el-Arabi ve Arap Birliği üye ülkelerinin dışişleri bakanları
ile birlikte yaptığı Gazze’deki hastane ziyaretinden basına yansıyan kareler ve
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun da olduğu heyeti takip eden El Aksa
televizyonundan iki gazetecinin heyet hastane ziyaretini sürdürürken hemen
500-600 metre ileride İsrail Heronlarına hedef olup hayatını kaybetmesi
Gazze’yi takip ederken yüreklerin dayanmaması için yeterli deliller.
Köşe yazarları, uluslararası ilişkiler uzmanları ve
stratejistler İsrail’in Gazze saldırılarını farklı birçok yönüyle ele alıyor ve
kendi perspektiflerinden yorumlar gerçekleştiriyor. ABD ve Batı hariç İsrail’in
meşru müdafaa yaptığını düşünen pek yok. Bosna-Hersek’in iki entitesinden biri
olan Bosna Sırp Cumhuriyetini de unutmamak lazım. Başkan Milorad Dodik İsrailli
yetkililere mektup göndererek ''Bosna Sırp Cumhuriyeti'nin İsrail'in durumuna
anlayış gösterdiği ve bu ülkenin kendi vatandaşları ve topraklarını korumaya
yönelik yaptığı faaliyetleri desteklediğini'' belirtti. Açıkçası buna
şaşırmamak gerekiyor. Bugün Gazze’de yapılanın bir benzerini 1995’te Bosnalı
Sırpların Boşnaklara yaptığını unutmadık herhalde. Zalim zalimin dilini anlıyor
elbette.
İnsan hakları ve demokrasinin beşiği olduğunu iddia
eden, büyük bir kibirle biz doğululara demokrasiyi öğreteceğini düşünen
Batılılar (AB – ABD) yaşatma ideali noktasında insanlığın her gün öldüğü
Gazze’yi değil de İsrail’in meşru(!) müdafaasını önceliyorlar. Bu senaryoyu ilk
kez görmüyoruz. Irak’ta, Afganistan’da, Somali’de, Myanmar’da, Srebrenitsa’da,
Ruanda’da yaşananları “insan hakları ve demokrasi” çerçevesinde nereye
koyabiliriz ki?
Hep öz eleştiriye inanmışımdır. Biz bu coğrafyada
refah düzeyi yüksek, barış içerisinde ve değer üreten bir birlikteliği niye
sağlayamıyoruz sorusunu hep soruyorum kendime. Mezhep rekabetini, kimlik
çatışmasını bir kenara bırakarak coğrafyamızın zenginliği içerisinde hep
birlikte eşit ve değerli ortaklar olarak neden yaşayamıyoruz sorusu üzerine çok
düşünüyorum. Hiçbir zaman niyetim batıyı şeytanlaştırarak kendi sorunlarımıza
bahaneler üretmek olmadı. Ancak tarihe şöyle kısa metrajlı bir film gibi değil
de biraz daha uzun bir geri dönüşle baktığımda yukarıda bugün çok istediğim barış
havzasını, değerler coğrafyasını görebiliyorum. “İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın” mantığını, her grubun kendini bizzat yönettiği ve suni sınırlarla
birbirinden ayrılmamış bir medeniyet coğrafyasına sahip olabilmişiz. Sonra bir
şey olmuş, sınırlar ayrılmış, halklar ve kimlikler arasına nifak tohumları
ekilmiş ve bir daha o barış içerisinde kendine münhasır hayatlar süren insanlar
olamamışız. Şii olan Sunni’den korkmuş, Sunni ise Şii’leri rakip bilmiş. Kürt
Türk’e bıçak bilemiş, Türk Kürt’ü tehdit saymış.
Bugün coğrafyamızda akan kanın tek müsebbibi Batı
dersek eksik söylemiş oluruz. O kan bizzat hepimizin ellerinde. Birbirimizi
boğazladık, kestik, öldürdük ve biz bunu yaptıkça batı adamının üzerimize
yüklediği barbar, kötücül, insanlık dışı kimlik perçinleşti. Elbette Batı da bu
süreçleri hep kaşıdı, Batı tarafından “stratejik çıkar” ve “reel politik”
kavramları üzerinden manipüle olduğumuz kadar kırıldık da öldük de… Birbirimizi
öldürdük ve aslında hiç “adam gibi ölmedik”!
Başbakan Erdoğan İsrail’in son Gazze saldırılarıyla
ilgili grup toplantısında konuşurken “Öleceksek adam gibi ölelim” dedi. Ama
bunu söyleyene kadar birçok şey daha söyledi. Ahmet Altan ise “Son Savaş”
başlıklı yazısında “Adam gibi ölmek” cümlesi üzerinden Başbakan Erdoğan’a
yüklendi ve neden “Adam gibi yaşamak” varken ölüyoruz diye sordu.
Ortadoğuluların adam gibi ölmek, buna mukabil Avrupalıların adam gibi yaşamak
istekleri üzerine kurguladığı yazısında Altan yine bilge adamlığını(!)
gösterdi.
Fakat Altan’ın ıskaladığı önemli bir nokta var.
Karşınızda sizin ölümünüz üzerinden yaşama anlayışına sahip, Ortadoğu denilen
coğrafyada barışı değil savaş ve karmaşayı kendi yaşamı için uygun gören ve
kendi yaşamından başka yaşamları değerli bulmayan bir muhatap var ve onun adı
İsrail! İsrail’in suçlarını, zalimliğini ve insan canı karşısındaki
hoyratlığını saymaya kalksak herhalde sayfalar alacaktır. “Adam gibi yaşayalım”
diyen Avrupalıların da bu İsrail’e karşı durdukları yer bellidir. Zira onlar
için “bize dokunmayan yılan bin yaşasın” mantığının geçerli
olduğunu söylemeye bile gerek yok. Adam gibi yaşayalım diyenler adam gibi
yaşatmak istiyorlar mı? Adam gibi yaşayalım diyenler toprakları işgal altında
olan Filistinlilerin değil de işgalci İsrail’in “meşru savunma hakkından”
bahsediyor. İşgal edenler mi adam gibi yaşamak istiyor yoksa toprakları işgal
altında olan Filistinliler mi? Yoksa bizim bilmediğimiz ve Ahmet Altan’ın
söylemediği şey “adam gibi yaşamak için her yol mubahtır mı”?
Adam gibi ölmekten bahsetmek Ortadoğu’nun her
ülkesinde alkış alır diyor Ahmet Altan. Son 100-150 yıllık tarihinde yok yere
birbirini öldürmüş, hiç uğruna birbirinin boğazına sarılmış Ortadoğulular
elbette adam gibi ölmeyi alkışlayacaklardır. Hele ki bu çağrı “BM
Güvenlik Konseyi bunca kararlar almıştır İsrail hakkında ama hiçbiriyle ilgili
bir yaptırım uygulayamamıştır. Birleşmiş Milletlerin adaletine inanmıyorum.
Hala herkes bakıyorsunuz avucunu ovuşturup duruyor. Egemen güçler, nerede sizin
adaletiniz? Diyoruz ki, Türkiye, Mısır, başta Körfez ülkeleri içinde Katar olmak
üzere, Suudi Arabistan hep birlikte el ele vermeye mecburuz. Biz Güvenlik
Konseyindeki daimi üyelerin ağzına bakarak adım atacak olursak, bizim halimiz
perişandır. Bugün onlara, yarın bize, bunu da böyle bilin.” sözlerinin
ardından geliyorsa iki kat alkış alacaktır. Ortadoğuluların adam gibi yaşaması
bir tek Ortadoğulu ülkenin olmadığı BM Güvenlik Konseyinin karar ve
uygulamalarına bırakılmışsa ve bu konsey her gün ölüm saçan İsrail’e tek bir
yaptırım uygulayamıyorsa, Ortadoğulular adam gibi yaşamayı ancak adam gibi
ölmek üzerinden okuyacaktır. Çünkü Hamas ile El Fetih’in, Irak Kürtleri ile
Şiilerinin, Suriye’de Sünni Araplarla Nusayri, Kürt, Dürzi, İsmaili, ve
diğerlerinin birbirini anlamsızca öldürmesindense hep birlikte adam gibi
yaşamak için adam gibi ölmektir çare. Hep birlikte nefisleri öldürmekten,
birbirine karşı kaldırdığın kılıçları öldürmekten başka yol mu var adam gibi
yaşamaya?
Avrupalılar adam gibi yaşamayı isteyedursunlar, biz
bir Avrupalı olan Hitler’in Yahudilere yaptığını biliyoruz, bugün Türk
Pasaportu filminin çekilmesine konu olan Türkiye’nin tavrını da çok iyi
biliyoruz. Hatırlanacağı üzere 1490’lı yıllarda Endülüs İspanya’sından
Yahudiler ve Müslümanlar birlikte kovulmuştu ve Yahudileri kabul eden ve onlara
yaşam alanı oluşturan devlet Osmanlı Devleti olmuştu, yine benzer bir şekilde
“Haçlı Seferlerine” karşı da Selahaddin Eyyubi komutasındaki Müslümanlar,
Doğulu Hıristiyanlar ve Yahudiler birlikte mücadele etmişlerdi. Evet, Başbakan
Erdoğan “öleceksek adam gibi ölelim” dedi çünkü bugün kapımızda “adam gibi
yaşayalım” diyenlerin umursamadığı bir ölüm var. Tarihte gördüğümüz örnekler
bize adam gibi yaşamanın ancak “birlikte” mümkün olduğunu anlatıyor. Başbakan
Erdoğan’ın yaslandığı medeniyet zeminine baktığımız zaman bu “birlikte adam
gibi yaşamanın” izlerini görmek çok zor olmasa gerek.
İslam dünyasının kendine dönük eleştirileri mutlaka
olacak. Nerede yanlış yapıyoruz sorusu üzerinde uzunca düşünmek ve tartışmak
lazım. Ama bu birilerinin bizim ölümlerimiz üzerine yaşam inşa ettiği gerçeğini
değiştirmiyor. İşte bu noktada Başbakan’ın “öleceksek adam gibi ölelim” sözü
anlamını buluyor. “Öleceksek adam gibi ölelim” demek bizim ölümlerimiz
üzerinden adam gibi yaşama çabasında olanlara verilen güçlü bir mesaj olmakla
birlikte içeriye dönük de anlamlı bir eleştiriyi içinde barındırıyor; “Ya
birlikte ölelim ya da birlikte yaşayalım”. Bunu Başbakan Erdoğan’ın söylemesi
kadar da doğal bir şey yok zira Çanakkale’de hep birlikte ölüp hep birlikte bir
medeniyet kuramadık. Eğer bu coğrafyada birlikte adam gibi yaşayacaksak bunu
Türkiye’nin Başbakanının söylemesi için hem tarihi anlamda hem de konjonktürel
olarak meşruiyeti mevcut. Çünkü “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” diyen
medeniyetin de “Ne Olursan ol Gel” düsturunu benimsemiş kültürün de içinden
gelen bir lider. Ahmet Altan’ın Avrupalılaştırdığı “adam gibi yaşamak” ancak
“adam gibi ölenlerin” yapacağı bir şey olsa gerek.
Twitter'da
takip et: @burakyalim
http://www.haberx.com/adam_gibi_olmek_ahmet_altan_ve_israil(19,w,12406,173).aspx
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder