3 Kasım 2010 Çarşamba

Türkiye Dinazorlar Partisi


     Türkiye siyasetinin en renkli siyasi partisini kurmak için sanırım elimizde güzel bir fırsat oluştu. Güniz Sokaktaki evinden Süleyman Demirel de iştirak ederse eğer Necmettin Erbakan, Önder Sav ve Hüsamettin Cindoruk’la birlikte 4’lü eş başkanlık sistemine dayanan Türkiye Dinazorlar Partisi’ni kurabileceğiz. Çok mu ağır konuşuyorum diye düşünüyorum ama artık zurnanın zırt dediği yerde olduğumuzu da görmemiz gerekmiyor mu? Türkiye Dinazorlar Partisi’nin vizyon ve misyonuna sonra dönmek koşulu ile bu partiyi kurma fikrine nereden geldiğimi biraz anlatmam lazım.
     CHP’de yaşanan son gelişmeleri TV başında izlerken Sayın Önder Sav’ın basın açıklamasını da dinledim. Sanki daha dün Kemal Kılıçdaroğlu’na omuz veren kendisi değilmiş gibi (dikkat buyurun Erbakan-Kurtulmuş, Demirel-Çiller vakalarıyla çok benzeşir) Genel Başkan Kılıçdaroğlu’na bayrak açıyor ve “CHP’yi değiştiremeyeceksin, yeni CHP diye bir şey yok” diyordu. Klasik jargonla Laiklik, Kemalizm vurgusu yapıyor ve bu partiye 53 sene hizmet ettim, odamı taşımak için kamyon lazım mealinde konuşuyordu. Bu değişime direnme telaşını oldum olası anlayabilmiş değilim. Daha önceki bir yazımda da belirttiğim gibi “Berlin Duvarı Yıkılmış” olduğuna göre hangi duvarın sağlam kalacağına inanıyorsunuz? Maksadımız yıkmak, düşürmek, devirmek falan değil. Değişimin karşısına dikilen duvarları (dinazorları) yıkmak. Bu dünya kimseye kalmadı kalmaz Sultan Süleyman’a kalmamış ise… şarkısını da hiç dinlememiş mi bu değişim ve statüko yanlıları?
Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibini göreve geldikleri ilk günden bu zamana kadar ilk kez can-ı gönülden tebrik etmek gerekiyor. Ancak henüz kavga sonuçlanmış değil, sonucu kestirmek de pek kolay olmayacak. Önder Sav’ın parti meclisinde ve il örgütlerindeki konumu ve gücü yadsınamayacak kadar çok. Sonuç bugün olmasa da yarın Önder Sav’ın yenilgisi olacaktır bunu biliyoruz ama yaklaşan genel seçimler öncesinde ve Türkiye’de iktidar partisine sıkı ve sağlam muhalefet yapacak bir siyasi anlayışa ihtiyaç varken bu sürecin uzamasını da şahsen istemiyorum. Bu durumda Deniz Baykal’a başvurmak ne kadar ürkütücü görünse de Kılıçdaroğlu açısından belki hayırlara vesile olabilecektir. Aksi takdirde Kılıçdaroğlu’nun geldiği eller ile gönderilmesi ihtimali de söz konusu olabilir.
     Kısa bir durum değerlendirmesinden sonra işin eğlenceli kısmına geri dönebiliriz. Ne demiştik, Türkiye Dinazorlar Partisi! Kısaltmasını yazınca TDP oluyor ve ortadaki “D” yi “demokrasi” diye de yutturabiliriz. Ne de olsa ülkemizde “demokrasi” amaç yerine araç olabiliyor! (referandum sonrasında daha güçlü demokratikleşme adımları bekliyorduk). Bu son gelişmeler bana garip bir yorum yapma fırsatı verdi. Eğer Erbakan ile Sav aynı kutunun içine girebiliyorsa, Türkiye’nin sorunu dindarlık-laiklik falan değil de otokratlık sorunudur diyebiliriz. Netice itibariyle “yeniliği” kaldıramayan, koltuklarını bırakamayan, hep söz benim olsun diyen ve bu sözlerin ardına utanmadan biz gençliği çok önemsiyoruz gibi kocaman bir yalanı ekleyen siyasetçi, bürokrat, akademisyen, gazeteci, v.b. ne varsa hepsine sesleniyorum. “Çekin ellerinizi üzerimizden”! Bir gelecek yaşanacaksa, bir gelecek kurgulanacaksa ve bir gelecek hayali varsa, o geleceği, yaşayacak olanların da içinde bulunduğu süreçler ile projelendirmek bu kadar zor olmamalı!

Türkiye Dinazorlar Partisi ile eğlenmeye devam edeceğiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder