11 Aralık 2011 Pazar

Huzur Uzakta Değil…


Bilen bilir, 5-6 senedir bir hayalin peşinde sürüklendik gidiyoruz. Her yeni gün yeni muhataplara bu hayali anlatmanın heyecanını hiç yitirmeden, sıkılmadan usanmadan devam ediyoruz serüvenimize. Bilen bilir diyorum bilmeyene ise buradan anlatamam! Temas etmemiz lazım, gözlerinizi görmem, gözlerimi görmeniz, mimiklerle konuşmamız lazım, samimiyeti hissetmezsek ben sabahtan akşama yazarım ama anlatmış olmam. Zaten sırf bu dürtü ile karış karış gezmeye çalışıyoruz Türkiye’yi… Ayak basmadığımız yerdeki yüreklere temas edemeyeceğimizi biliyoruz. İstiyoruz ki gidelim canlı canlı, dokunarak muhabbet edelim. Sohbet etmeyelim, konuşmayalım ama muhabbet edelim mutlaka. Hepimizin bu sıralar eksikliğini hissettiği şey muhabbette saklı, “Sevgi”.

Muhabbet “sevgi ile sohbet etmektir” ve bunu şu sıralarda yapabilene aşk olsun. Herkes bir hesap peşinde, kime neyi nasıl söylemek lazım ki oradan şunu çıkarabilelim merakındayız. Lakin bilmiyor değiliz, sadece farkındalığımız yok. Neyin mi? Birbirimiz üzerinden tükettiğimiz değerlerin hepimizin olduğunun. Sanıyoruz ki sevgi ile şefkat ve adalet sadece kendimize kalacak ve diğerlerini katakulliye getirip bu yolda işimizi daha rahat göreceğiz. Oysa bir elin parmaklarıyız. Hangisi kesilse diğeri acıyacak, hadi uyuşturdunuz diyelim bu kez de eksik kalacak. Üç parmağınızı sıkıp bir yumruk yapabiliyor musunuz, mümkün değil. O parmakların hepsi lazım. Küçüğü, büyüğü, işareti, ortası, yüzüğü… Ancak bir el böyle oluşabilmiş işte. Daha iyisini yapabilmek senin haddine değil ki! İstersen altıncısını ekle yine daha iyi olmayacak.

Ne olduğumuzu bilmek yerine ne olmadığımızı sorgulama derdindeyiz. Tarihi neresinden kesip atsak da kurtulsak merakı sarmış dört bir yanımızı. Doğuya gidip batılı kalıyor, batıda doğulu oluyoruz. Sonra kafalar karışık, ruh doyumsuz ve gönül huzursuz… Aslında kendi kendimize çektiğimiz bir ıstırabın içinde olduğumuzu idrak etmek zor değil. Çözüm kendine dönmek! Parmakların hepsini küçük büyük demeden sahiplenmek, tarihe kesik atmadan, günahıyla sevabıyla, yalnız olduğu gibi içselleştirmek ve en önemlisi doğu-batı karmaşasını bir kenara itip kendini merkeze koyabilmekte çözüm. Sana huzuru senden başka kim verebilir? Hepimizin aradığı sihirli kelime huzur ama adresi kayıp sanki bulunmuyor. Çünkü önümüze bakmayı, burnumuzun dibini görmeyi beceremiyoruz. Becerebilecek güce ve yeteneğe sahipken ama işte şurası da eksik diyebilmek kudretine sahip değiliz. Oysa kim mükemmeli oynayabildi kadim insanlık tarihinde bilen var mı?

Mükemmeli bir hedef olarak koymak elbette elzem, ancak çalışmaksızın bunu beklemek aptallık oluyor. Olduğumuz hali bir içselleştirdikten sonra eksiklerin gün ışığı gibi parlamasından korkmayacağız, eksikler önümüze çıksın ki tamamlamak için doğru bir yol haritası oluşturalım. Sonra ne mi yapacağız, ne olduğumuzu bilmenin verdiği bir derin özgüven hasıl olacak içimizde. Bu özgüven her şeyi biliyorum iddiasından öte her şeyi yapabileceğine olan inançla ortaya çıkacak. Yani “dünyam başıma yıkılsa yeniden inşa ederim” diyeceksin!  Film seyretmem ama bir film repliğindeydi sanırım “You love me once, you can do it again” diyordu. Bir kere yaptığın şeyi bir defa daha yapamayacağını düşünmek herhalde aptallıkla eş değerdir. Dünyamız vardı ve hatta dünyamız büyüktü, yıkıldı, küçüldü ama yeniden o dünyayı kurabilecek iradeyi gösterecek özgüveni oluşturmalıyız. Çünkü bir kere o dünyayı kurabilmiştik, tamam hata ettik, eksiklerimiz oldu kaybettik yahut küçülmesine engel olamadık ama yeniden yapamamamız için hiçbir neden yok. Eğer varsa da bunun sırrı da bizde! Yani elin parmaklarının bir araya gelebilmesi lazım. Başparmaksız yumruğunu kenetleyemezsin ve o başparmak diğer dördü olmaksızın bir işe yaramaz.  

O yumruğun yeniden oluşmaya başladığını hissediyorum. Parmaklar yalnızlıkları ile huzuru bulamıyorlar, başparmak ise hepsine çatı olmak için ve bir araya kenetlemek için her yeni günde daha hazır hale geliyor. Peki, yumruğu neden sımsıkı yapıyoruz? Kimseye kastımız yok. Taş atana gül atacak kadar naif bir medeniyetin çocukları olsak da böyle bir dünyada olmadığımızı biliyoruz ve olur da birileri bize yumruk atmaya kalkarsa bizim de yumruğumuzun sıkılığını görüp buna cüret edemesin istiyoruz. Hem zaten bu parmaklar bir arada olmadığı zaman ne huzurlu ne mutlu ne de kendinden mesul. Kırılıyor, bükülüyor ve kanıyor… O yüzden bugün bizim sevgiyle sohbete yani muhabbete ve birbirimize temas edip kenetlenmeye ihtiyacımız var. Huzur ancak böyle mümkün… Huzurlu Pazarlar :)

Burak YALIM 

1 yorum:

  1. Mukadderatda olacak olan olacak.
    Biz olacak olana vesile olmak adına karınca misali çalışıyoruz.
    Vakit geldiğinde o yumruk sıkılacaktır. Amma dediğin gibi parmaklar bir araya gelmeli artık.
    Kalemine sağlık...

    YanıtlaSil