12 Şubat 2012 Pazar

Gençliğin Tecrübelisi (İhtiyarı) Makbul!

Gençliğin Tecrübelisi (İhtiyarı) Makbul!

Türkiye’nin nüfusunun yarısı 30 yaşın altında.  Bunu ben değil bizzat TUİK verileri söylüyor. Hatta nüfus ortalama yaşımız üç yıl önce 28,8’den 29,7’ye yükselmiş. Nüfus artış hızımız da geçen yıl 1,58’ken düşüş göstererek 1,35’e gerilemiş. Anlaşılan o ki Başbakan’ın 3 çocuk isteği de nüfus artık hızımıza ve genç nüfus politikamıza ilaç olamamış. Bir başka siyasetçi bugünlerde çıkıp madem 3 yetmedi 4 çocuk yapalım derse şaşırmamak lazım. Fakat konu 3 veya 4 çocuk yapmak kadar kolay ve basit değil. Başbakan’ın 3 çocuk istemesini normal karşılamış ve desteklemiştim. Halen daha destekliyorum. Lakin bu 3 çocuk üzerine biraz düşünmek gerekiyor.

Türkiye’nin nüfusu 250 bin daha olsa 75 milyon olacak. Dolayısıyla yarısı 37,5 milyon ve 30 yaşın altında. 30 yaşın altında olması şu yüzden önemli çünkü “gelecek gençlerle gelecek”. Genç nüfusumuz ile bu kadar övünmemiz ve böbürlenmemiz de bu yüzden. Ancak geleceği getireceğine inandığımız gençlik politik ve ekonomik süreçlerde ne kadar etkili, ne kadar yenilikçi ve üretken ve acaba geleceği hazırlamaya ne kadar hazır sorusuna verilecek cevaplar pek iç açıcı değil. Genç işsizlik falan diyerek olayı adeta geyik muhabbetine çevirecek değilim. İşsizlik herkesin kendi sorunu deyip geçebilecek kadar acımasızım bu konuda. Neticede istihdam olabilecek yeteneğe sahip olmanız devlet ile dolaylı olarak ilintili olsa bile devlet bireye iş bulmak zorunda değil, devlet iş bulma kurumu hiç değil. Beni ilgilendiren konu genç nüfusun günlük hayatı, gelecek tahayyülü ve etrafımızda hızla dönen dünyaya karşı ilgi ve alakası. Çünkü bu faktörler gençliğin geleceği inşa edip edemeyeceği veya nasıl inşa edeceği ile çok yakından ilgili. Mesela politik ortama baktığımız zaman ilk akla gelecek olan şey milletvekillerinin ne kadarının genç olduğu fakat hiç bakmamanızı salık verebilirim. TBMM’nin yaş ortalamasının 51 olduğunu duyduğumuz zaman herhalde “normal” karşılamamamız gerekiyor. Ancak bunu dert edinen, gençliğin politik arenada daha etkin olmasını düşünen ve bunun için çaba sarf eden bir gençlik yok karşımızda! Bakın siyasi irade, akademik dünya, bürokrasi, medya falan demiyorum. Onların düşünmüyor olmasını kısmen anlarım ama gençliğin bizatihi kendisi bu konuda yeterince çabalamıyorsa burada sorun değil CİDDİ bir sorun var demektir. Bu konuda hiç çaba yok demiyorum. Bazı sivil toplum kuruluşları ve gençlik örgütlenmelerinin bu konuda çaba sarf etmekle beraber seslerinin çok cılız kaldığını söylemek zorundayım. Öyle bir gençlik ki kendisinin kurumsal olarak sahada etkin rol almasına burun kıvırıyor.

Mesela 18 yaşında seçme kabiliyetine sahip olan bireyin 18 yaşında seçilme hakkına da sahip olmasını uzun zamandır çeşitli platformlarda dile getiriyorum. İlk burun kıvıran, “olur mu öyle şey” diye tepki veren ve söylediklerimi deli saçması olarak niteleyenler maalesef genç arkadaşlar. İkinci cümleyi kurmamı beklemeden konuyu kapatanlar çok fazla. Tecrübesizlik üzerinden konuya abanan ve o yaşta insan nasıl milletvekili olur diyerek aslında kendi yetisine hakaret eden birçok arkadaş gördüm. İş ararken “tecrübe sahibi” ibaresine kızan, “herkes tecrübe sahibi eleman arıyor o halde ben bu tecrübeyi nerede edineceğim” diye soran arkadaşlar iş politikaya gelince kendileri “tecrübe” savını ortaya atıyorlar. Aslında bu tepkiye de şaşırmamak gerekiyor. Neticede “askerliğini yapmamış adama kız verilmez” gibi bir kültürel arka planla yetişen bireyin 20 yaşından önce kendini adam yerine koymuyor olmasını da normal karşılamak lazım. Ancak bu hali normal karşıladıkça hiç kimsenin bizim yerimize gençliği önemsemesini ve gençlik politikası tasarlamasını beklememek gerekiyor. Tabii bu konuda Türk aile yapısının çok boyutlu etkileri olduğunu belirtmek gerekir. Sen kaç yaşına gelirsen gel benim için hep çocuksun mantığı üzerine kurulan ebeveyn evlat ilişkilerinin, 20 yaşında kendi ayakları üzerinde duran ve tuttuğunu koparan bir nesil oluşturmasını bekliyoruz.
Peki ya eğitim sistemi? Ortalama olarak 23 yaşında üniversite mezunu olan bireylerin hayata karşı dimdik duracağı yaşın 18 olmasını beklemek çok şey olsa gerek. Bugünlerde yeni Milli Eğitim Bakanımız Ömer Dinçer’in bu konuya ilişkin umut verici açıklamaları olduğunun altını çizmek isterim. Mesela eğitime başlama yaşının daha erkene çekilmesi gerekliliğinden bahsetmesi heyecan verici. Eğitimci değilim ama yıllardır eğitim denilen sürecin içinden geçmekte olan bir birey olarak bana kalırsa ilköğretime başlama yaşının 5’e çekilmesi normal olacaktır. Hatta 8 yıllık ilköğretim müfredatının çok uzun olduğunu ve 6 senede de bu müfredatın gayet bitirilebileceğini düşünüyorum. Üzerine 4 yıllık bir lise eğitimi ve YÖK’ün bugünlerde üzerinde çalıştığı Bologna Eğitim Süreci’ne geçiş ile birlikte 3 yıllık lisans eğitimi ve 2 yıllık yüksek lisansın birleştirilmesi ile bu işlerin hallolacağına inanıyorum. Yani özetle ilköğretim 6 yıl, ortaöğretim 4 yıl, yükseköğretim 5 yıl, toplamda 15 yıl süren bu eğitim eğer 5 yaşında başlarsak en kötü 21 yaşında bitecektir. 21 yaşında hayata atılmak zorunda kalan bir bireyin de en azından 1-2 yıl içinde istikrarlı bir işe kavuşması ve akabinde katma değer üretmeye başlaması mümkün olacaktır. Eğer akademi dünyasına ilgi duymuşsa 4 yıllık bir doktora eğitimi ile birey 24-25 yaşında doktor ünvanlı bir yetişkin olacak ve tükettiklerini üretmeye başlayacaktır. Olay elbette böyle matematik hesabı kadar basit değil. İçeriğin süreden ve süreçlerden en önemlisi olduğunu da unutmamak gerekiyor. Özellikle mesleki eğitimin özendirilmesi, önemsenmesi, eğitim süreçlerinde yenilikçiliğin olmazsa olmaz bir mesele olarak kabulü çok önemli.

Ne diyorduk? Türkiye nüfusunun yarısı 30 yaşın altındaymış. Bu nüfus verisi umut verici olmakla birlikte içeriği yani zihinsel dönüşümü ve kabiliyetleri arttırılmadıkça hiçbir anlam ifade edemez. Klasik köşe yazarları gibi "yerimiz yetmedi devamı bir sonraki yazıya" diyor ve köşemi tamamlarken üstadın güzel bir sözüne yer vermek istiyorum.

“İşte bütün meselem, her meselenin başı, ben bir genç arıyorum, gençlikle köprübaşı!”
Necip Fazıl KISAKÜREK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder