16 Ocak 2013 Çarşamba

Türk'ün Türk'ten Başka Düşmanı Var mı?


Dün akşam, yazı yazmaya başladığımda tanış olduğum dostlardan biriyle sohbet etmek için buluştuğumuzda artık pek sık yazmadığımızı ve hatta hiç yazmaz hale geldiğimizi konuşuyorduk. Bana “yaz yaz nereye kadar, ne değişiyor ki” dedi. Bazen gerçekten ne için yazdığını, ne için okuduğunu ve ne için büyük hedefler koyduğunu sorgular hale geliyor insan. Eminim şu ara bunu düşünenlerden birisi de Sedat Laçiner hocadır. Sedat Hocanın son günlerde içine düşürüldüğü durum pek çoğumuzun bildiği fıkradan farksız değil. Kıyamet kopmuş ve günahkar insanları ülkelerine/milletlerine göre kaynar kazanlara doldurmuşlar. Türklerin/Türkiyelilerin kazanı hariç tüm kazanların başında bir zebani bekliyor ki kazandan çıkmaya kalkan olursa tekrar içeri itebilsin diye. Türkiyelilerin/Türklerin olduğu kazanın başında zebani yok çünkü herhangi biri kazandan çıkma şansını yakalasa mutlaka aşağıdan birisi tutup geri çekecektir. İşte Sedat Laçiner hocanın ve kendisine, ülkesine, insanlığa karşı dertlenmiş ve bir şeyler yapma çabasında olanların düştüğü durumun bundan farkı yok. Ne zaman ki cadı kazanından çıkmak istiyoruz veya bir şeyler başarıyoruz, hemen birileri paçalarımızdan tutup aşağı çekmeye çalışıyor. Bunun örnekleri atasözlerimizde bile mevcut; Güneş balçıkla sıvanmıyor, meyveli yahut meyve veren ağaç taşlanıyor. Peki, bu kadar ucuz mu bir insanı karalamak?

Sedat Laçiner örneğinden konuya devam etmek istiyorum. Çünkü hocaya ilişkin Şii ve Alevilere hakaret etti söylemleri üzerinden yürütülen kampanya bir insanı karalamak için hangi kriterlere bakıldığına iyi bir örnek oluşturuyor. Sedat Laçiner babamın oğlu değil, maaşına ortak olmadığım gibi rektörü olduğu Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesiyle de (ÇOMÜ) ilişkim eski öğrencisi olmaktan öteye geçmiyor. Bir insanı savunurken bunları belirtmek zorunda kalmam bile ne kadar iğrenç bir durum siz düşünün ama buna mecbur edildiğimiz de bir gerçek. Sedat Laçiner’in benim savunmama ihtiyacı mı var diye düşünecek olduğumda ise “hayır yok” diyemiyorum. Çünkü bu kadar kötü niyetlinin sesi bu kadar yüksekten çıkarken bir avuç iyi niyetlinin de sesini yükseltmesi gerektiğine inanıyorum. Sedat Laçiner Kırıkkale’nin Keskin ilçesinden çıkıp Davos Ekonomik Forumu tarafından 2006 yılı Genç Küresel Lider unvanını elde etmiştir.  Entelektüeller kategorisinden bu unvanı kazanan ilk Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmuştur. Türkiye’de düşünce kuruluşu dediğinizde ilk akla gelecek isimlerden birisi olan Sedat Laçiner, Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) kurucu başkanlığını yapmış ve henüz 38 yaşındayken Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörlüğüne seçilmiştir. Kısacası Sedat Laçiner karalanmak, yıpratılmak ve fıkrada olduğu gibi kazanın içine çekilmek için her türlü başarıya sahiptir.

Sedat Hocanın başarılı olması karalanması için önemli bir neden ancak olay bununla bitmiyor. Sedat Hocayı karalamak isteyenlerin ilk argümanı hocanın rektörlüğe AK Parti atamasıyla getirildiği oluyor. Aslında böylelikle bir taşla iki kuş vurmayı hedefliyorlar. Hem doğruyu söylemekten çekinmeyen bir entelektüeli susturacaklar hem de iktidar partisine yüklenecekler. Oysa Sedat Laçiner ÇOMÜ rektörü olurken en yüksek oyu aldı. Tüm rakiplerini geride bırakan Sedat Laçiner, kendisini atamak isteyecekler varsa bile onların kıyağına pabuç bırakmamış oldu. Sedat Hocayı fikri anlamda eleştirmeye yetecek birikime sahip olmayanlar ve hocanın çalıştığı kadar çalışmayı göze alamayanlar çareyi karalamak ve yıpratmakta buluyorlar çünkü hocanın çalışmaları ve “Doğrucu Davutluğu” onları rahatsız ediyor. Fikri zeminde tutunacak dalı kalmayan ve fikri münakaşayı sürdüremeyenler çare olarak şahısları karalamayı, şahsi münakaşa üzerinden mevzi kazanmayı bir yöntem olarak benimsiyorlar. Bilginin kitlelere çok kolay ulaştığı bir zeminde bu karalama kampanyasını da kolaylıkla yürütüyorlar. Sosyal ağlar üzerinden ve interneti etkin kullanmak suretiyle çürümüş fikirlerini pazarlayamayınca, başlıyorlar insan avlamaya. Çünkü aşağı mahallede söyledikleri yalana yukarı mahallede kendileri de inanıyorlar. Peki, bu süreç kime hizmet ediyor? Hiç kimseye! Sadece çalışkan, idealist ve başarılı bireylerin yıpranmasına, emeklerinin karşılığını sorgular hale gelmesine neden oluyorlar.

İnsanlar elbette kendi ihtiyaçlarını ve hatta egolarını tatmin etmek için de çalışıyorlar. Kendini gerçekleştirmek dedikleri şey bu olsa gerek. Ayrıca her kendini gerçekleştirmiş bireyin topluma dönük, ülkesine katkı sunan çalışmaları da oluyor. Sedat Hocanın akademik alandaki çalışmaları ve yönetici kabiliyeti ile ortaya koydukları hepimize katkı sunmuyor mu? Sedat Laçiner bu konuda sadece bir örnek. Şöyle etraflıca baktığımızda ne kadar çok değerli, kıymetli insanı bir anda aşağıladığımızı, linç ettiğimizi ve karalama kampanyalarının mağduru haline getirdiğimizi çok rahat görebiliriz. Sedat Hoca yanlış bir fikri savunuyor olabilir, sizin dünya görüşünüze uymayan şeyleri de dillendirebilir ama bunun karşılığı söylemediği sözler üzerinden ona karşı linç kampanyası olmamalı. Fikirlerini ve çalışmalarını beğenmediğimiz her insanı linç etmeye kalksak ortada kimse kalmayacak. Unutmamak gerekir ki her şey zıddı ile kaimdir. Velev ki Sedat Laçiner yanlış bir fikri savunsun, bu bile sizin doğrunuzu bilinir kıldığı için değerli değil mi? Kendimizi gerçekleştiremediğimiz ve ortaya bir eser koyamadığımız için eserleri olan ve başarılı işler gerçekleştiren insanları karalamaktan vazgeçmediğimiz sürece kazanın dibinde kalmaya devam edeceğiz. Hiç düşündünüz mü belki o kazandan dışarıya çıkacak olan sizi kurtaracak kişidir. 
Twitter: @burakyalim
http://www.haberx.com/turkun_turkten_baska_dusmani_var_mi_(19,w,12677,760).aspx

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder