Dün akşam, yazı yazmaya başladığımda
tanış olduğum dostlardan biriyle sohbet etmek için buluştuğumuzda artık pek sık
yazmadığımızı ve hatta hiç yazmaz hale geldiğimizi konuşuyorduk. Bana “yaz
yaz nereye kadar, ne değişiyor ki” dedi. Bazen gerçekten ne için
yazdığını, ne için okuduğunu ve ne için büyük hedefler koyduğunu sorgular hale
geliyor insan. Eminim şu ara bunu düşünenlerden birisi de Sedat Laçiner
hocadır. Sedat Hocanın son günlerde içine düşürüldüğü durum pek çoğumuzun
bildiği fıkradan farksız değil. Kıyamet kopmuş ve günahkar insanları
ülkelerine/milletlerine göre kaynar kazanlara doldurmuşlar.
Türklerin/Türkiyelilerin kazanı hariç tüm kazanların başında bir zebani
bekliyor ki kazandan çıkmaya kalkan olursa tekrar içeri itebilsin diye.
Türkiyelilerin/Türklerin olduğu kazanın başında zebani yok çünkü herhangi biri
kazandan çıkma şansını yakalasa mutlaka aşağıdan birisi tutup geri çekecektir.
İşte Sedat Laçiner hocanın ve kendisine, ülkesine, insanlığa karşı dertlenmiş
ve bir şeyler yapma çabasında olanların düştüğü durumun bundan farkı yok. Ne
zaman ki cadı kazanından çıkmak istiyoruz veya bir şeyler başarıyoruz, hemen
birileri paçalarımızdan tutup aşağı çekmeye çalışıyor. Bunun örnekleri
atasözlerimizde bile mevcut; Güneş balçıkla sıvanmıyor, meyveli yahut meyve
veren ağaç taşlanıyor. Peki, bu kadar ucuz mu bir insanı karalamak?
Sedat Laçiner örneğinden konuya
devam etmek istiyorum. Çünkü hocaya ilişkin Şii ve Alevilere hakaret etti
söylemleri üzerinden yürütülen kampanya bir insanı karalamak için hangi
kriterlere bakıldığına iyi bir örnek oluşturuyor. Sedat Laçiner babamın oğlu
değil, maaşına ortak olmadığım gibi rektörü olduğu Çanakkale Onsekiz Mart
Üniversitesiyle de (ÇOMÜ) ilişkim eski öğrencisi olmaktan öteye geçmiyor. Bir
insanı savunurken bunları belirtmek zorunda kalmam bile ne kadar iğrenç bir
durum siz düşünün ama buna mecbur edildiğimiz de bir gerçek. Sedat Laçiner’in
benim savunmama ihtiyacı mı var diye düşünecek olduğumda ise “hayır yok”
diyemiyorum. Çünkü bu kadar kötü niyetlinin sesi bu kadar yüksekten çıkarken
bir avuç iyi niyetlinin de sesini yükseltmesi gerektiğine inanıyorum. Sedat
Laçiner Kırıkkale’nin Keskin ilçesinden çıkıp Davos Ekonomik Forumu tarafından
2006 yılı Genç Küresel Lider unvanını elde etmiştir. Entelektüeller
kategorisinden bu unvanı kazanan ilk Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmuştur.
Türkiye’de düşünce kuruluşu dediğinizde ilk akla gelecek isimlerden birisi olan
Sedat Laçiner, Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) kurucu
başkanlığını yapmış ve henüz 38 yaşındayken Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Rektörlüğüne seçilmiştir. Kısacası Sedat Laçiner karalanmak, yıpratılmak ve
fıkrada olduğu gibi kazanın içine çekilmek için her türlü başarıya sahiptir.
Sedat Hocanın başarılı olması
karalanması için önemli bir neden ancak olay bununla bitmiyor. Sedat Hocayı
karalamak isteyenlerin ilk argümanı hocanın rektörlüğe AK Parti atamasıyla
getirildiği oluyor. Aslında böylelikle bir taşla iki kuş vurmayı hedefliyorlar.
Hem doğruyu söylemekten çekinmeyen bir entelektüeli susturacaklar hem de
iktidar partisine yüklenecekler. Oysa Sedat Laçiner ÇOMÜ rektörü olurken en
yüksek oyu aldı. Tüm rakiplerini geride bırakan Sedat Laçiner, kendisini atamak
isteyecekler varsa bile onların kıyağına pabuç bırakmamış oldu. Sedat Hocayı
fikri anlamda eleştirmeye yetecek birikime sahip olmayanlar ve hocanın
çalıştığı kadar çalışmayı göze alamayanlar çareyi karalamak ve yıpratmakta
buluyorlar çünkü hocanın çalışmaları ve “Doğrucu
Davutluğu” onları rahatsız ediyor. Fikri zeminde tutunacak dalı kalmayan ve
fikri münakaşayı sürdüremeyenler çare olarak şahısları karalamayı, şahsi
münakaşa üzerinden mevzi kazanmayı bir yöntem olarak benimsiyorlar. Bilginin
kitlelere çok kolay ulaştığı bir zeminde bu karalama kampanyasını da kolaylıkla
yürütüyorlar. Sosyal ağlar üzerinden ve interneti etkin kullanmak suretiyle
çürümüş fikirlerini pazarlayamayınca, başlıyorlar insan avlamaya. Çünkü aşağı
mahallede söyledikleri yalana yukarı mahallede kendileri de inanıyorlar. Peki,
bu süreç kime hizmet ediyor? Hiç kimseye! Sadece çalışkan, idealist ve başarılı
bireylerin yıpranmasına, emeklerinin karşılığını sorgular hale gelmesine neden
oluyorlar.
İnsanlar elbette kendi ihtiyaçlarını
ve hatta egolarını tatmin etmek için de çalışıyorlar. Kendini gerçekleştirmek
dedikleri şey bu olsa gerek. Ayrıca her kendini gerçekleştirmiş bireyin topluma
dönük, ülkesine katkı sunan çalışmaları da oluyor. Sedat Hocanın akademik
alandaki çalışmaları ve yönetici kabiliyeti ile ortaya koydukları hepimize
katkı sunmuyor mu? Sedat Laçiner bu konuda sadece bir örnek. Şöyle etraflıca
baktığımızda ne kadar çok değerli, kıymetli insanı bir anda aşağıladığımızı,
linç ettiğimizi ve karalama kampanyalarının mağduru haline getirdiğimizi çok
rahat görebiliriz. Sedat Hoca yanlış bir fikri savunuyor olabilir, sizin dünya
görüşünüze uymayan şeyleri de dillendirebilir ama bunun karşılığı söylemediği
sözler üzerinden ona karşı linç kampanyası olmamalı. Fikirlerini ve
çalışmalarını beğenmediğimiz her insanı linç etmeye kalksak ortada kimse
kalmayacak. Unutmamak gerekir ki her şey zıddı ile kaimdir. Velev ki Sedat
Laçiner yanlış bir fikri savunsun, bu bile sizin doğrunuzu bilinir kıldığı için
değerli değil mi? Kendimizi gerçekleştiremediğimiz ve ortaya bir eser
koyamadığımız için eserleri olan ve başarılı işler gerçekleştiren insanları
karalamaktan vazgeçmediğimiz sürece kazanın dibinde kalmaya devam edeceğiz. Hiç
düşündünüz mü belki o kazandan dışarıya çıkacak olan sizi kurtaracak kişidir.
Twitter: @burakyalim
http://www.haberx.com/turkun_turkten_baska_dusmani_var_mi_(19,w,12677,760).aspx
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder