Haftalık yayınlanan DANİ dergisinin Bosna Hersek Federasyonu Kültür ve Spor Bakanı Salmir Kaplan'la gerçekleştirdiği röportaj.
Röportajın giriş kısmında Gülen
Cemaatinin tarihi arka planı ile ilgili kısa bilgiler veren Salmir Kaplan,
cemaatin hiçbir zaman milliyetçi ve İslamcı partileri desteklemediğini, daha
çok merkez sağ partilerle işbirliği içerisine girdiğini Adnan Menderes ve
Turgut Özal’a destek verilmesi örnekleriyle anlatıyor. Kaplan’ın cemaatin
merhum Necmettin Erbakan’a karşı gerçekleştirilen 28 Şubat post-modern
darbesine destek verdiğini iddia ettiğini de ayrıca belirtmek gerekiyor. Salmir Kaplan röportajın devamında Gülen Cemaati ile ilgili kendi deneyimini ve
Türkiye’de yaşanan son gelişmelerde cemaatin rolü hakkındaki düşüncelerini
bizlerle paylaşıyor. Son kısımda ise
Bakan Kaplan’ın Bosna’daki siyasetçilere ve halka uyarıları yer alıyor. Gülen
Cemaatinin Bosna’da bazı siyasetçilerle ittifak halinde olmaya çalıştığını ama
bunun Bosna’nın geleceği için ifade ettiği tehlikeyi “Cemaat çocuklarımızı alıp götürüyor” gibi çarpıcı bir cümleyle anlatıyor.
DANİ: Nur Cemaati'nin,
Türkiye’deki en son olaylarla alakası var mı?
Salmir Kaplan: Türkiye’deki hükümete karşı düzenlenen olaylar Nur Cemaati’nin,
AK parti’nin yapacağı anayasa
değişiklikleri öncesi düzenlediği bir çeşit darbe girişimidir. Daha önce
söylemiş olduğum gibi, 2002. yılından sonra cemaat AK partiye çok yaklaşmıştı
ama aynı zamanda güce açlıkları da artmış olduğu için anayasa değişikliklerinden
önce hızlı bir şekilde hareket etmeye karar verdiler. Başbakan Erdoğan son
zamanda Cemaat’ten gelebilecek tehlike olduğunu anladı ve bu nedenle anayasal
değişiklikler yapmaya karar verdi. Bunu fark eden Cemaat, iktidarı ele geçirmek
için bu fırsatı hem mükemmel hem de belki son fırsat olarak değerlendirmiştir.
17 Aralık 2013 tarihinde Fethullah Gülen’in planının
uygulanmasını ve hükümet ile ilgili tüm operasyonları başlatan savcı, 2008
yılında benim arkadaşlarıma cep telefonundan Bosna’ya ziyaretinin resimlerini gösteriyordu.
Bu resimlerde Cemaatin turizm acentesi olan Fidan’ın, Türkiye’de cemaat mensubu
olan ve olmasını istedikleri kişileri getirdiği özel yerler bulunuyordu. Bu
örnek Cemaatin uzun dönemli stratejisini en iyi şekilde anlatıyor. Onlar, 2008 yılında hatta daha önce söz konusu
savcıyı hazırlamaya başlamışlardı ve bu çalışmaların sonucu olarak aynı savcıyı
2013 yılı sonlarında cemaat menfaatine hareket eden, Türk milletinin özgür
demokratik iradesine “ateş etmeye” hazır olan bir haşhaşi/kiralık katil haline
getirdiler.
DANİ: Bosna Hersek’te bu organizasyon nasıl faaliyet
gösteriyor?
Salmir Kaplan: Gülen Cemaatinin Bosna Hersek’te üzerinden faaliyet
gösterdiği tüzel kişilikler; Türk kolejleri, Burç üniversitesi, Fidan Turizm
Acentesi, Novo Vrijeme haftalık gazetesi (Türkiyede’ki Zaman gazetesinin Bosna
Hersek uzantısı, İngilizce versiyonu ise Today’s Zaman), çok önemli bazı
Bosna’lı ve Türk işadamlarının şirketleri ki bunlar tamamen Cemaatin misyonuna
uygun hareket ediyorlar. Söz konusu tüzel kişiliklerle hiç bir zaman
karıştırılmaması gereken kurumlar ise devletin bir kurumu olan Yunus Emre
Kültür Merkezi (Almanya’nın Goethe, İspanyanın Servantes enstitülerin
mukabili). Devletin işbirliği ve
kalkınma ajansı olan TİKA, özel bir eğitim kurumu olan ve ideolojik arka planı
olmayan Uluslararası Saraybosna Üniversitesi ve Bosna ile İlişkileri Geliştirme
Merkezi Vakfı’dır. – BİGMEV.
Gülen Cemaati’nin en çok önem verdiği alan eğitimdir. Çünkü
farklı ülkelerdeki büyümelerini en kolay eğitim yoluyla gerçekleştireceklerine
ve de toplumun tüm kesimleriyle bu şekilde temas kuracaklarına ve aynı zamanda
gizli siyasi amaçlarına ulaşacaklarına inanmaktadırlar. Gülen Cemaati bu
doğrultuda önce Türkiye’de sonra tüm dünyada eğitim kurumlarını oluşturmuştur.
Böylece Bosna Hersek’e de savaştan hemen sonra, önce Saraybosna ve Bihaç’ta
sonra da diğer şehirlerde Bosna halkında Türk kolejleri olarak bilinen okulları
açarak geldiler.
DANİ: Siz ne zaman ilk kez bu organizasyon mensuplarıyla karşılaştınız?
Salmir Kaplan: 2000 yılında Felsefe fakültesine başladığımda birkaç Türk
arkadaşla tanıştım, onlar da Felsefe fakültesinde okuyorlardı ve aynı zamanda
Türk kolejlerinde belletmen olarak görev alıyorlardı. Tanıştıktan sonra
kolejlere – ki orada futbol oynardık – ve evlerine ziyarete gitmemiz konusunda ısrar
ediyorlardı. Gülen cemaatinin örgütlenme yapısı piramit şeklinde olmasının yanı
sıra, en küçük hücreyi maddi imkanları zayıf olan öğrencilerin kaldığı evler
oluşturuyor. Bu şekilde kendilerine sadık olan çok sayıda bireyi organizasyona
kazandırıyorlar. Gittiğim cemaat evi, Saraybosna’daki Grbavica semtindeydi ve
kiralıktı. Evde beşi Türk ve biri Boşnak olan altı öğrenci kalıyordu. Oradaki Saraybosna’lı
Boşnak öğrenciye aynı şehirde olmasına rağmen neden ailesinin yanında
kalmadığını sorduğumda bana anlamadığım tuhaf bir cevap vermişti. O zaman
normal bir öğrenci evinde normal olmayan bir düzen ve disiplin olduğunu fark etmiştim.
Özellikle dikkatimi çeken ve ilk kez karşılaşmış olduğum şey, herkesin Fethullah
Gülen ve Said Nursi’nin kitaplarını okuduğu belirli bir okuma vaktinin olması
ve yemek esnasında masaları kaldırıp, yere gazete sererek yerde yemek
yenmesiydi. Ben ve arkadaşlarım bu ritüellere çok şaşırmıştık. Eve yaptığımız
bu ziyaretler iki üç sene kadar devam etti ve bize bu süreçte hiç bir zaman
kimse bir yapıdan, organizasyondan veya cemaatten bahsetmedi. Fakültede
arkadaşlarım olan belletmenlerin diğer ülkelere “atanması” ile (Afganistan,
Sırbistan) benim onlarla olan ilişkim bitti.
DANİ: Bir ara
Türkiye’de eğitim gördünüz, o esnada onlarla karşılaştınız mı?
Salmir Kaplan: Türkiye’ye 13 Eylül 2005 tarihinde, Türkiye Cumhuriyeti
bursiyeri olarak lisansüstü eğitim için
Bosna’dan 12 öğrencilik bir grupla beraber gittim. İstanbul havaalanına
indiğimizde bizi bir beyefendi karşıladı ve İzmir’e gideceğimiz otobüs saati
gelene kadar bir derneğin ofisinde dinlenmeye davet etti. Kendisine Türkiye
devleti veya büyükelçiliğimiz adına mı bizi karşılamaya geldi diye sorunca,
anlamsız bir cevap vermişti. Öğrencilerden bazıları kendisini tanıyordu ve
samimi bir şekilde selamlaştıktan sonra bize bu beyefendinin onların
Saraybosna’daki kolejde öğretmenleri olduğunu söylediler. Bu beyefendi bizim
İzmir otobüs biletlerimizi satın aldı ve karşılığını kabul etmek istemedi. Bir
sonraki gün sabah saatlerinde İzmir’e vardık. Otobüs durağında bizi birkaç genç
Bosna’lı karşıladı ve evlerine davet etmenin yanı sıra TÖMER’e kayıt
işlemlerimizde ve ev bulma konusunda yardım önerisinde bulundular.
Erkek ve kadınları farklı evlere ayırdılar. Eve
vardığımızda kahvaltı yapmamızı önerdiler biz de kabul ettik. Masaları çıkarıp
yere gazete sermeye başlayınca, bu bana Saraybosna’daki Türk öğrencilerin
yaptığı ritüelleri hatırlattı. Yere oturunca yanımda 5 adet Zaman gazetesi
gördüm. Baktım ve her bir nüshanın 14.9.2005. tarihli olduğunu fark ettim. Neden
5 adet aynı gazeteden satın aldıklarını sorduğumda bana bu bir talimattır,
amacı da gazetenin Türkiye’de mümkün olduğu kadar fazla satılmasıdır dediler. O zaman bunların daha önce duymuş olduğum ve
kim olduklarını bilmediğim Cemaat olduklarını anladım. Hemen sordum: Siz Nurcu
musunuz? Şaşırarak bana baktılar ve bu konuda rahatsız olup olmadığımı
sordular? Olmadığımı söyledim. Ancak, o
evde yedi gün kaldıktan sonra, misafirperverlikleri için teşekkür edip devlet
yurduna geçtim. Ocak 2006’da İzmir’den Bosna’ya kış tatilinde giderken İstanbul’da
oturan ve beni ilk sefer Grbavica’daki eve götüren arkadaşım Murat’a uğradım.
Kendisine neden bana Cemaatten hiç bahsetmedin diye sorduğumda şöyle bir cevap
verdi: “Sence, ben neden sen ve Admir’le vakit geçiriyordum, öylesine mi
seninle Stolac’a, Admir’le Brçko’ya ve Niyaz’la Cazin’e gidiyordum sandın?
Benim görevim sizi cemaate kazandırmaktı.” Bu cevaptan sonra ben şoka uğradım
ve bir daha onunla görüşmedim.
Salmir Kaplan: O günlerde Avrupa Basketbol Şampiyonası oynanıyordu ve
Türkiye maçı vardı, izlemek istedim. TV açalım önerime karşılık olarak abi (ev
yetkilisi, aynı zamanda Bosna’lı öğrenci) bunu net bir şekilde reddetti,
televizyon izlemek gençleri bozar dedi ve bunun yerine kitap okumamız gerektiğini
söyledi. Tabi ki Said Nursi ve Fethullah Gülen kitapları. Dışarı çıkmak
istediğimde saat 22’den önce geri gelmek zorunda olduğum konusunda uyarıldım.
Ben ayrıldığımda Bosna’lı beş öğrenci evde kalmaya devam etti. Ayrılırken
benden küçük olan Bosna’lı öğrencilere, herhangi bir konuda baskı görürlerse ya
da bazı fikirler aşılanmaya – ki öyle olacağını hissetmiştim – çalışılırsa
evdekilere güvenmemeleri gerektiğini söyledim. Bir süre sonra aynı gruptan bir arkadaşımız şunu
anlattı bir önceki akşam sohbete bir kaç abi katılmıştı ve bir öğrencinin
hikayesini anlatıyorlardı. Hikaye şu; öğrencilerden biri “Hizmete” katıldı ve o
kendisini hizmetin çalışmalarına o kadar adadı ki tamamen üniversitesini ihmal
etti. Bir kaç sene azimli hizmet ettikten sonra başka üniversiteye kayıt olmak
amacıyla devam ettiği üniversiteden evraklarını almaya gittiğinde çok şaşırdı
çünkü evrakları yerine eğitimini tamamlamamasına rağmen diplomasını verdiler. Bu
hikayeyi anlatan beyin yıkayıcı abilerin amacı, “hizmete kendini verirsen
Allah sana herşey verir” düşüncesini diğer öğrencilere empoze etmekti.
DANİ: Tek amaçları genç insanlar ve fakir öğrencileri mi
harekete kazandırmak?
Salmir Kaplan: Dediğim gibi, öğrenciler arasından “askerlerini”
topluyorlar. Güçlü organizasyon, inanılmaz seviyede iç disipline sahip
oldukları için, her zaman ilgilendikleri bireye yardımcı olabilecek haldeler.
Özellikle 2002 yılında ve AK Partinin hükümete gelmesi ile daha da güçlendiler.
İşadamlarına işler, müşteriler ve milyonlarla ifade edilen mensupları arasında
yapılacak reklam; devlet kademelerinde bulunan memurlara terfi, siyasetçilere
ise yine milyonlarla ifade edilen üyelerinin oylarını vaat ediyorlar. İşadamları,
öğrenci evlerini finanse etmek, organizasyonda yer alan diğer işadamı üyelerine
destek ve siyasetçilere yardım ile yükümlüdürler. Herkesin, Cemaat üyesi olan
işadamlarının ürünlerini satın alması teşvik ediliyor. Daha doğrusu, cemaate
maddi anlamda destek olan işadamları söz konusudur. Bu kendi içerisinde mükemmel
ve tarihe baktığımız zaman her geçen gün büyüyen bir sistemdir.
DANİ: Başarılı
işadamlarını ve yetkilileri nasıl kendilerine dahil ediyorlar?
Salmir Kaplan: Size yetkililer veya önemli insanlar hakkında birkaç
örnek vereyim. Bosna’da da kullandıkları ve en sevdikleri yöntem; siyasetçi,
hakim, savcı, işadamı yada üst düzey diyanet memuruna ailesi ile beraber Türkiye’ye
bedava gezi - tatil teklif etmektir.
Uçak bileti, lüks otellerde konaklama (oteller organizasyon mensuplarına
aittir) lüks restoranlarda yemekler, genel siyasi sohbetler, Fethullah Gülen’in
adını insanlara dolaylı olarak benimsetme teşebbüsleri ikna etme metotlardan
bazılarıdır. Kazanmak istedikleri önemli pozisyonlardaki insanlar Cemaatin her
hangi bir temasını ve özellikle gezi tekliflerini kabul ettikten sonra Cemaat
bu şahsı benimsiyor ve çevrelerinde kendilerinden olarak tanıtıyor. Hâlbuki zavallı
adamcağız arka planda neler olduğunun farkında bile değil.
DANİ: Ve
insanları bu kadar kolay kazanıyorlar mı?
Salmir Kaplan: Cemaat hiç bir zaman acele etmez. Her zaman, uzun dönemli
kurgu yaparlar. Bir kaç sene sonra
birini kazanırlarsa bunu başarı olarak görürler. İlgilendikleri kişiye finansal
anlamda yardım etmekten çekinmezler. Örnek olarak, bazı akademisyenlere kitap
çevirileri için elli ve yüz bin mark (Bosna parası, 25 ve 50 bin Avro)
vermekten kaçınmıyorlar, bazılarının ise aile mensuplarına iş buluyorlar. Şunu
vurgulamakta fayda var; “Allahın dinini ve sözünü yaymanın Cemaatin ana misyonu
olduğunu söylüyorlar ancak Cemaatin açık ve net amaçları maddi kazanç sağlamak
için toplumun tüm kesimlerinde etkili olmak ve zamanı gelince iktidarı ele
geçirmek.”
Son yıllarda ve son günlerde Türkiye’ye davetlere icabet
eden yetkililerimiz, çok ciddi bir maceranın başında olduklarının farkında
değiller. Belki de, daha önce
bahsettiğimiz savcının başına gelenler yani 2008 yılında Bosna Hersek ziyareti
esnasında ya da daha önce içine girdiği maceranın bir benzerinin kendilerini
beklediğini bilmiyorlar. Macera şu – malum savcının bugün Türkiye’ye yaptığını,
beş, on veya daha fazla sene sonra Bosna Hersek’in devlet kademelerine “ateş
ederek” yapanlar kendileri olacak. Bütün bunları da Gülen Cemaati ve lider
Fethullah Gülen adına yapacaklar.
Şunu vurgulamak zorundayım, Bosna Hersek’teki cemaat
üyeleri yasa dışı hareket etmiyorlar, çünkü etseler onları ilgili kurumlara
ihbar ederdim ve bu anlattığım konuyu böylece herkes öğrenirdi. Ancak, onlar “ser
ver sır verme” mantığıyla hareket ettikleri için ve ben kendi tecrübem ile
ve Türkiye’de kalan yakın çevremden bu sırı öğrenmiş olduğum için, Bosna
Hersek’in bir devlet yetkilisi olarak bunu toplumumuza anlatmakla kendimi
yükümlü ve sorumlu hissettim. Özellikle, Bosna’lı işadamları ve önemli
bireylerle bir araya gelip cemaate bağlı siyasi parti kurmak istediklerini ve
sonra bundan vazgeçtiklerini, şimdi ise yeni kurulmuş olan ve önümüzdeki
seçimlerde iyi sonuç alacağı beklenen siyasi parti ile gayri resmi ittifaklar
kurduklarını öğrenince bu gereği duydum. Anlaşılan o ki, onlarla ittifak
kuranlar tehlikenin farkında değiller. Cemaat çocuklarımızı alıp götürüyor!
Onlarla temas kuran Bosna Hersek’li yetkililerden hiç kimse kimlerle dans
ettiğini bilmiyor ve bu nedenle geç olmadan herkesi uyarmak istiyorum.
İslamcı geçinip terörist yetiştirenlerin bir karış sakalla sağa sola küfreden para ile ruhunu satan münafıkların Allah belasını versin
YanıtlaSil