Tam 4 yıl
önce bugün, hikâyemizin başladığı ilk günden (2008) itibaren inandığımız ve
sıkça rastladığımız “tevafuk” bir kere daha kapımızı çalmıştı. Şer’den hayır
doğardı ya zaten, bizim özgün kalmamızı kabul etmeyip kibarca kapıyı
gösterenlerden uzaklaşırken aslında kendi yuvamızı kuruyorduk. Yuva kuruyorduk
zira ellerimizle inşa ettik orada her ne varsa. Eş-dost ile ucuza kotardığımız
boya-badana ve iç tasarım, dostlarımızın getirdiği masalar ve çekmecelikler,
bir avukatın ofisinden çıkma masa takımını sırtımıza yüklenip taşımamız ve
kelepir mutfağa ellerimizle yapıştırdığımız duvar kâğıtları kadar naif ve
kolektifti çabamız. İlk genel kurulu yaptıktan sonra yuvamızın kapısına gelip
besmele ile açtığımız an hissettiğimiz o birlikte başarma hazzı o andan beri
her kapıya gittiğimde içimde belirmeye devam etmektedir.
Yıldız
Mahallesi, Çırağan Caddesi Numara 1’de, dünyanın gözbebeği İstanbul’un Beşiktaş
semtinde tüzel kimliğini kazanan TUİÇ, artık 3-5 çocuk görüntüsünden çıkmıştı.
Kimilerine göre çok parası olan çocuklar oluvermiştik bir anda, kimilerine göre
acaba kimlerin yamağıydık. Oysa anne-babalarımızın olmayan varlıklarından
bizlere ayırdığı 3-5 bin lirayı üst üste koyarak, bizim ve dostlarımızın inanç
ve umuduyla harman edip vira bismillah demiştik. Elimizde olan bir avuç paranın
suyunu çektiği gün ne yapacağımızı çok düşündüğümüzü sanmıyorum ama Allah var
gam yok dediğimizi biliyorum.
TUİÇ’in 2008
yılında başlayan serüveninde en önemli kırılma noktalarından birisi 27 Haziran
2011’de dernekleşerek ofisimizi açmamızdır. Orası bir ofisten çok yuva olduğu
için gecemize, gündüzümüze, emeğimize, hüznümüze, gülüşlerimize, dostluğumuza,
birlikteliğimize, tartışmalarımıza, fikir ayrılıklarımıza ve bugün dönüp
baktığımda hayatımın en kıymetli dönemlerine şahitlik etti. Birlikte öğrenme ve
birlikte eğlenmeyi menemen partileri, sabah kahvaltıları, mavi balkonda
çay-kahve seanslarına dâhil ettiğimiz mekân oldu orası. Hadi dürüst olalım
sadece öğrenip-eğlenmedik biz orada, yeri geldi birilerini sevdik o balkonda ve
yeri geldi ağladık birbirimize.
Sayısını
tutmadık ama ofisten yolu geçen niceleri oldu bugüne kadar. Kimisi bir şeyler
kattı kimisi bir şeyler aldı, kimisi kaldı ve kimisi gitti. Biz gelene hoş
geldin demekten hiç usanmadık, hepimiz eşit hepimiz farklı deyişi etrafında
insanlara fikirlerinden değil insan olmalarından ötürü değer verdik hep. Gitmek
istediklerinde ise elimizden bir şey gelmediğine inandık, kimisi yavru kuşun
büyüyüp yuvadan uçması şeklinde, bazısı evdekilere kızıp terk eder şekilde, başkaları
ise zaten bir ateş almaya gelmiştik edasıyla çekip gittiler. Gidenlere de
kalanlara da teşekkür ve selam etmekten başka bir söz hakkımız varsa eğer, o da
söylenmemiş olarak şöyle bir kenarda duruversin.
Yuvamızı
kurduğumuz günden bu zamana kadar çok işler başardık. Birbirinden kıymetli
akademisyenleri misafir ettiğimiz yuvarlak masa toplantılarımız, minicik
kütüphanemizden istifade eden stajyerlerimizle paylaştıklarımız, ilk yayınımız
olan ve maalesef ikinci sayıda tıkanan dergi çalışmamız, sabahlara kadar
çalışarak son halini verdiğimiz “Türkiye’de Uluslararası İlişkilerci Olmak”
adlı kitabımız ilk aklıma gelenler. Ofisi merkeze koyup Anadolu
üniversitelerine uzanan yollarımız ve orada İstanbul’dan Ankara’dan uzak
arkadaşlarımızla paylaştığımız hayallerimizin geri dönüşlerini de unutmak
mümkün değil. İstanbul’dan Sarajevo’ya uzanan otobüs yolculuğumuz ve onu takip
eden “Balkanlar” temalı etkinliklerimiz.
Araştırma gruplarımızın toplantıları, Kıbrıs çıkarmamız, Davutoğlu
hocayı 1 Mart gününde kar yağışından ötürü İstanbul’a getiremediğimiz Kadir
Has’taki büyük kongremizin hazırlıkları, Ankara Eğitim Gezilerimizin
organizasyonu, yaz ve kış kamplarımızın içeriklerinin tespit edilmesi hep o
ofiste gerçekleşti. Her bir çalışmada bambaşka insanlarla tanıştık, farklı
fikirlere sahip bireylerle çalıştık, düşünsel ve organizasyonel anlamda büyük
mesafeler kat ettik.
Umutsuzluğa
kapıldığımız, artık bu işi yürütemeyeceğiz galiba dediğimiz günlerimiz de
olmadı değil. Elektrik ve telefon faturasını hangi parayla yatıracağız diye
kara kara düşündüğümüz, kirayı ertelediğimiz ama neticede o yuvayı ayakta
tutmak için türlü zorluklarla mücadele ettiğimiz de oldu ve oluyor. Finansal
desteğimizin nereden olduğunu hınzırca soran herkese dimdik duruşumuzu
anlatırken aldığım hazzı ifade etmek zor. Çünkü inandıkları şey birilerinin
düdüğünü çalmadan ayakta durmanın neredeyse imkânsız olduğuydu ve hep arkamızda
birilerinin varlığından şüphe ettiler.
Kâh iktidara
yamadılar bizi kâh cemaate. İşi abartıp Amerikalılarla ve Soros’la
çalıştığımızı da düşünenler olmadı değil. Biz ise aldırmadan, parasız-pulsuz da
güzel işler çıkarılabileceğine olan inancımız ile durduk ayakta. Ne yapalım
beceremedik para istemeyi, aslında istemeyi bir zül gördük hep. Zaman zaman
birileri çıktı ve sizin destek bulmanız lazım dedi, devlet şunu yapmalı, bilmem
kimler şöyle imkân sunmalı size dediler ama dediklerini icraata dökmediler.
Sonra biz
kendi metodumuzu bulduk, bu işe sıkı sıkıya sarılanlar olarak kendi şirketimizi
kurduk, şirketin temel ilkesi bizlerin harçlığını ve TUİÇ’in masraflarını
çıkarmaktı. Elbette zengin olamadık henüz (öyle bir iddiamız var mı bilmem),
hatta dolandırıldık, kandırıldık bazı zamanlar, çünkü para pul işlerinden pek
anlamazdık. Yuvamızı ve ihtiyaçlarımızı karşılayacak harçlığımızı amatörce,
naifçe, umutla ilmik ilmik ekleyerek oluşturmaya çalıştık ve çalışıyoruz.
4 yıl olmuş
yuvamızı kuralı, bir arpa boyu yol gittik mi diye soruyorum kendime o arpa boyu
yolun kime göre ne olduğunu bilmeksizin. Ne kadar gittik ölçemiyorum ama yol
üzerinde ve istikamet üzere olduğumuzu biliyorum. Hayata yeni atılan
arkadaşlara umut verdiğimizi, onlara yön göstermek değil de seçenekleri sunmak
için çabaladığımızı biliyorum. Bireyleri eleştirel düşünceyle, farklı
fikirlerle, kariyer seçenekleriyle, kitapla, makaleyle, yazmayla, okumayla,
proje yapmakla, birlikte çalışma anlayışıyla tanıştırdığımızdan şüphem yok.
Elbette güzel insanlar ve anılar biriktirdiğimizi de söylemeliyim. Dua aldığımız, duamıza aldığımız, canımız ve
başımız sıkışınca kapısına gidebildiğimiz ve kapımıza gelebilecek ilişkiler
kurduk ve kurmaya devam ediyoruz. Evet, belki çok paramız ve hatta hiç paramız
yok ama elimizde olan ekmeği de bilgiyi de paylaşmaktan imtina etmiyoruz.
Paylaştıkça çoğalacağına inanarak yola çıkmıştık ve bazı zamanlarda inancımız
sarsılmadı değil. İnişli-çıkışlı bir serüven bu ve devam ediyor. TUİÇ’in 7.
Yaşı, yuvamızın 4. Yılı kutlu olsun! Bugüne kadar her aşamada zerre emeği olan herkese
teşekkür ediyorum.
Evet bir çocuk sevdik, çocuk büyümekte gün be gün ve bugün 7 yaşına girdi!
Bir kaç tane de fotoğraf eklemezsem olmayacak, daha fazlası facebook sayfamızda, nostalji yapmak isteyen dostlar orada yıllarca geriye gidebilir :)