6 Haziran 2015 Cumartesi

Barış Kazanacak: Muhafazakarlar ve Kürtlerle

Seçim sonuçlarını görmek için artık saatleri sayıyoruz. Maalesef bir seçimi daha şık olmayan kampanyalar ve geri dönüşü olmayan kayıplarla yaşıyoruz. Seçim merkezlerine yapılan saldırılardan sonra dün Diyarbakır'da yaşanan bombalı saldırı ile adeta bir cinnet haline girmiş bulunuyoruz. Diyarbakır'da yapılan hain saldırıda yaralananlara şifa, hayatını kaybedenlere ise Allah'tan rahmet diliyorum. Seçim barajını aşmanın veya tek başına iktidar olmanın insan hayatı yanında zerre değeri yok ve olmamalıydı. Ancak seçimlere yaklaştıkça başlayan gerginliğin her geçen gün artması saldırının hedefi olan Kürtleri ve HDP'yi değil, barış için umudunu koruyan hepimizi derinden sarstı. 

Saldırıyla ilgili çeşitli senaryolar üretildi, üretilecek. Kimisi HDP barajı geçmesin diye yapıldığını bir başkası ise AK Parti'nin tek başına iktidar olmaması için seçmene korku salındığını iddia etti ve edecek. Açıkçası saldırıyı ilk öğrendiğimde benim de verdiğim tepki epey fevriydi ve bu nedenle bir çok arkadaşımdan özür dilemek durumunda kaldım. Maalesef seçim atmosferi hepimizi gerdi, strese soktu ve inşallah başka bir acıya, kayba sebebiyet vermeden sona erer. Serinkanlı düşündüğümüzde saldırının ve hatta seçim süreci başladığı andan itibaren AKP ile HDP arasında yaşanan gerilimin kaybedeninin Muhafazakarlar ve Kürtler olduğunu görmek zorundayız.

Anayasa uzlaşma komisyonu kurulup, 4 siyasi partinin temsilcileri kendi önerilerini sunduğunda önümüze çıkan tabloda Türkiye'yi sivilleştirecek, demokratikleştirecek ve yarına taşıyacak anayasa önerisinin AKP ve HDP'den geldiğini görmüştük. CHP ile MHP'nin statükocu tutumları anayasa önerilerine de yansımıştı ve eğer bu komisyondan bir uzlaşı ile anayasa çıkacak ise bunun AK Parti ve HDP tarafından yapılabileceğine inanmıştık. Bakış açıları en yakın olan iki cephe vardı ve bunlar; sivilleşme ve demokratikleşme karşısında duran CHP-MHP ile sivil bir anayasa yazabilecek, çözüm sürecini yürütebilecek, ülkeyi demokratikleştirebilecek AKP-HDP cepheleriydi.

Bugün geldiğimiz noktada ise demokrasi cephesinin yara aldığını, birbirinden uzaklaştığı ve kasten uzaklaştırıldığını görmemek körlük olur. Dün yaşanan saldırı ise bu ayrışmayı körükleyen, her iki siyasi partinin kitlesini de birbirine daha fazla düşmanlaştıran bir hamle oldu. HDP'li  temsilcilerin "seni başkan yaptırmayacağız" iddiası ile AK Parti'ye içeriden ve dışarıdan destek vermeyeceğini açıklaması, CHP ile koalisyon kurabileceğini, hatta çözüm sürecinin gerekirse MHP'yle bile yürütüleceğini beyan etmeleri nasıl birçoğumuzu üzmüş ve şaşırtmışsa, AK Parti'li yetkililerin de milliyetçileşen söylemi, HDP'yi hedef alır tutumları bir o kadar üzücü ve şaşırtıcı olmuştu.

İmralı ile görüşmeleri yürütme riskini göze alan, çözüm sürecini başlatma iradesi gösteren, tabuları yıkıp "Kürt Sorunu" ifadesini kullanan AK Parti ve onun eski-yeni yöneticilerinin HDP'nin sergilediği bu uzlaşmaz tavra, İmralı'yı bir kenara itip sürecin etkili tek aktörü olma çabasına ve bunların neticesi olarak CHP ve merkez medya ile girdiği flörte vereceği tepkinin milliyetçileşmek olması her ne kadar anlaşılır ise de kendi argüman ve politikalarıyla da çelişki oluşturan bir izlenim verdiği ortadadır. 

Gönül isterdi ki seçim barajı çoktan %5 seviyesine çekilmiş olsun ve şu süreçte yaşadığımız gerginlik, stres, görünür-görünmez ve olur-olmaz seçim koalisyonları yaşanmasaydı. Gönül isterdi ki yeni anayasa çoktan yazılabilmiş olsaydı ve bu seçime, bugüne kadar yaşanan kazanımların kaybedilmesi korkusu ile girilmeseydi. Keşkelerin getireceği bir sonuç maalesef yok ancak keşkelerden alacağımız dersler olduğu aşikar. İşte bu derslerin alındığı; sivilleşme, demokratikleşme, ekonomik istikrar ve toplumsal barışa yönelik hamlelerin daha fazla gecikmeyeceği bir 8 Haziran sabahına uyanmalıyız. 

Yıllarca gerek ekonomik gerekse politik manada ülkenin zencisi muamelesi gören Muhafazakarların ve Kürtlerin birbirlerine ve kendi kitleleri içerisindeki gruplara kızgınlığı ve kırgınlığı elbette vardır. Dürüst olmak gerekirse benim muhafazakarlara da Kürtlere de tıpkı onların bana olabileceği gibi bir kırgınlığım var. İşte bu kırgınlık ve onun sebep olduğu kaygan zemin Gülen Paralel Örgütüne, Kemalist Statükoya, Oligarşik Medyaya ve düne kadar hepimize etmedikleri hakaret kalmayan türlü koalisyonlara fırsat vermemeli. Barışın kazanması için, çözüm sürecinin devam etmesi için başka seçeneğimiz var mı?     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder