19 Ağustos 2022 Cuma

Sığınmacılar ve Düzensiz Göçmenler: DEVA Partisi Eylem Planı

 Bugün Türkiye’nin en önemli sorunları nedir?” diye sorduğumuzda sığınmacılar ve düzensiz göç meselesi ilk sıralarda yerini alıyor. Metropoll araştırmanın Ağustos 2021’de yaptığı anket çalışmasına göre sığınmacıların ülkelerine dönmesini isteyenlerin oranı genel olarak %82 dolayındayken, bu oran AK Parti seçmeninde %85 olarak görünüyor. Toplumda sığınmacılara yönelik tepkiler her geçen gün artarken, politika yapıcıların bu meseleye ilişkin kapsamlı bir politika önerisi getirmekten yoksun olduğunu görüyoruz. Otobüslere bindirip geri göndeririz ile gönderemezsiniz arasında süren tartışmalar ve ayağı yere basmayan söylemler ise yaklaşan seçimlere yönelik rol çalma girişimi olarak görünürken, tüm sığınmacıları otobüslere doldurup geri göndermekten bahseden politikacıların toplum nezdinde puan kazandığı da anketlere yansıyor. Hal böyleyken kurulduğu günden bu yana daha çok ekonomik konularda öne çıkan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın geçtiğimiz gün soluna Adalet ve Hukuk Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu, sağına da Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Başkanı Abdurrahman Bilgiç’i alarak açıkladığı, Sığınmacı Sorununun Çözümü ve Düzensiz Göçün Önlenmesi başlıklı eylem planı özellikle incelenmeyi hak ediyor.

DEVA Partisi’nin sığınmacılar ve düzensiz göç konusunu uluslararası hukuk, dış politika, uluslararası işbirliği ve külfet paylaşımı çerçevesinde ve sadece devletleri değil, bireyleri de referans alarak akademik bir yaklaşımla ele aldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Hazırlanan eylem planı 32 sayfadan ve üç ana bölümden oluşurken her başlık altında konunun nedenlerine ve nasıllarına odaklanılıyor. Neden böyle bir politika geliştirdiklerini ve o politikayı nasıl uygulayacaklarını anlattıkları bu kapsamlı çalışma iktidara geldiklerinde 90 ve 360 gün içerisinde uygulayacakları politikaları anlatan bir tablo ile son buluyor. Açıkçası bu plan toplum tarafından nasıl algılanır ve bir karşılığı olur mu bilemiyorum. DEVA Partisi’nin buna benzeyen ve ekonomiden tarıma, yerel yönetimlerden çevre ve iklim konularına kadar uzayan birçok eylem planı var ancak seçmen bu planlardan ne kadar haberdar veya bu planları ne kadar destekliyor soruları bir muamma. Her ne kadar DEVA yöneticileri anketlere önem atfetmese de seçim anketleri DEVA’nın henüz %5 bandına dahi ulaşmadığını gösteriyor. Böyle kapsamlı, akademik zemine sahip eylem planları sebebiyle DEVA Partisi’nin bir siyasi partiden çok düşünce kuruluşu gibi hareket etmekle eleştirildiğini de not edelim.

DEVA Partisi, sığınmacı ve düzensiz “göç yönetimini güçlendirmeyi” vaat ettiği eylem planında kitlesel akınlar ve düzensiz göçün uluslararası bir mesele olduğuna dikkat çekerken dünyanın zengin ülkelerinin mültecilerin sadece %15’ine ev sahipliği yapmasını eleştiriyor ve külfet paylaşımını öne çıkarıyor. Bununla beraber kamuoyunda da sıkça dillendirilen Türkiye’nin göçmenler için tampon bölgesi olduğu söylemine Arap ülkelerini de ekleyerek Türkiye’nin Avrupa ve Arap ülkeleri tarafından göçmen ve sığınmacı merkezi olarak görülmesine müsaade etmeyeceklerini ifade ediyor. Göç yönetimini güçlendirmek için nitelikli personel, işleyen kurumlar, merkezi-yerel yönetim işbirliği ve mevcut personel kapasitesinin geliştirilmesine vurgu yapılıyor.

Eylem planında yer alan; belediyelerin bütçelerinde sadece orada yaşayan vatandaşların değil sığınmacıların da dâhil edilerek tüm nüfusa göre düzenleme yapılacağı, dezenformasyonla mücadele edilerek şeffaf olunacağı, nefret suçlarına ilişkin Türk Ceza Kanunu’nun işletileceği ve sığınmacıların araçsallaştırılmasına son verileceği, kayıt dışı istihdam ve hak ihlallerine ilişkin denetimin sağlanacağı gibi ifadelerden insanın merkeze alındığı, hem Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları hem de sığınmacıların referans nesnesi alındığı rahatlıkla görülüyor. Dolayısıyla DEVA Partisi popülist, salt devletçi-güvenlikçi bir bakış açısından çok insanı merkeze alan gerçekçi bir yaklaşımı benimsiyor. Bu yaklaşımı da sınır güvenliği ve kamu düzenini sağlamak, kuralsızlığı sona erdirmek gibi önlemlerle sağlayacağını belirtirken, bireylerin mağdur olmaması için de Uluslararası Koruma Statüsü Belirleme Merkezleri kurmayı ve idari yargı altında ihtisasa dayalı Göç Mahkemeleri oluşturmayı öneriyor. 

Suriyelilerin geri dönüşüne ilişkin gerçekleştirilecek politikalar sayıp döküldükten sonra kullanılan “kitlesel akınla gelenlerin sayısının ciddi ölçüde azaltılmasını sağlayacağız” ifadesi ise pragmatik-popülist olmaktan ziyade gerçekçiliğin tercih edildiğini gösteriyor. DEVA Partisi göçte genel eğilim olan sığınmacıların/mültecilerin kalıcılığını göz önünde bulundurarak bütün Suriyeliler evlerine gidecek, gönderilecek demiyor. Yine gerçekçi bir yaklaşımla Suriyelilerin geri dönüşü için Suriye’de çözümün tarafı olunacağı, bu çözümün ise Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Aralık 2015’te aldığı 2254 sayılı karar çerçevesinde olacağı belirtiliyor. Çözüm için uluslararası işbirliğini harekete geçirecek tutarlı, itibarlı bir dış politika uygulanacağı vurgulanıyor.

Eylem planında Suriyelilerin gönüllü ve güvenli geri dönüşü gerçekleşene kadar hâlihazırda devam eden sorunlara da işaret ediliyor. İkamet illeri dışına izinsiz çıkışların, izinsiz-ruhsatsız çalışma ve çalıştırılma ile işyeri açılmasının, çocuk işçi çalıştırılmasının denetlenerek engellenmesi, Suriyeli çocukların eğitime devamının sağlanması ve Türkçe dil kursları ile Türkçe öğreniminin teşvik edilmesi hedefleniyor. İstismar, gettolaşma, emek sömürüsü gibi hususlara vurgu yapılırken kamuoyunda sıkça tartışılan Suriyelilerin vatandaşlığı meselesine de istisnai vatandaşlık başlığında yer veriliyor. Geçici koruma statüsündekilerin Türkiye mevzuatına göre vatandaşlık başvurusu yapamayacağı bilinmesine rağmen 200 bin civarında Suriyeli’nin istisnai vatandaşlık kapsamında neye göre vatandaş yapıldığı sorgulanırken, istisnai vatandaşlığın koşullarının tüm yabancılar için daraltılması öngörülüyor.

Ezcümle; düzensiz göçü engellemeye ilişkin sınır güvenliğinden başlayıp kaynak ve üçüncü ülkelerle işbirliğine ve mevcut düzensiz göçmenlerin geri iadesine kadar uzanan, istisnai vatandaşlık konusunda kısıtlamalar getirmeyi hedefleyen, göç yönetiminin kurumsal ve insani kapasitesini geliştirmeyi amaçlayan kapsamlı bir metin var. DEVA Partisi Suriyeliler konusunu özel olarak ele alarak, Suriyelilerin sadece geri gönderilmesini değil, o sürece kadar mevcut durumdaki düzensizlik ve eksikliklerin giderilmesini amaçlayan, göçü de dünün ve bugünün meselesi olarak değil yarının önemli bir politika alanı olarak gören bir eylem planı ile seçmene sesleniyor. Türkiye kurulduğu günden bu yana göçlerle sınanmasına rağmen göçe ilişkin mevzuatın hep arkadan geldiği bir ülke durumundayken bir siyasi partinin -elbette önemli bir gündem maddesi olması sebebiyle de- böyle kapsamlı bir politika belgesi hazırlamasını takdir etmek gerekiyor. Eylem planında dikkat çeken bir başka husus ise göç yönetiminin şeffaf ve hesap verilebilir bir şekilde üniversite, düşünce kuruluşları ve ilgili kurumları da kapsayacak şekilde çok taraflı ve ortak akla dayanan bir şekilde ele alınacağı. Birçok konuda alelacele alınan kararların hemen birkaç gün içinde düzeltildiği, değiştirildiği bir ortamda hepimizin gündelik yaşamına sirayet eden konularda ortak akla vurgu da çok önemli.

DEVA Partisinin eylem planları seçmene ne kadar ulaşacak ve seçmeni ne kadar tatmin edecek sorusunun cevabını ise önümüzdeki seçimlerde göreceğiz. Bir sonraki yazıda ise DEVA Partisi’nden hemen bir gün sonra kamuoyuna duyurulan Gelecek Partisi’nin “Düzensiz Göç Sorunu ve Çözüm Önerileri: Gelecek Modeli” başlıklı raporuna göz atacağız.

Burak YALIM

Bu yazı ilk olarak TUİÇ Akademi web sitesinde yayınlanmıştır. 

Kaynakça

Metropoll: Halkın yüzde 82’si, AKP seçmeninin yüzde 85’i Suriyelilerin geri dönmesini istiyor, (2022). T24https://t24.com.tr/haber/metropoll-halkin-yuzde-82-si-akp-secmeninin-yuzde-85-i-suriyelilerin-geri-donmesini-istiyor,1021483  (Erişim Tarihi: 18 Ağustos 2022)

Muhalefet Partilerinin Göçmen Politikaları, (2021). TUİÇ Akademihttps://www.tuicakademi.org/muhalefet-partilerinin-gocmen-politikalari/ (Erişim Tarihi: 18 Ağustos 2022)

DEVA İktidarının Sığınmacı Sorunun Çözümü ve Düzensiz Göçün Engellenmesi Eylem Planı, (2022). DEVA Partisihttps://devahazir.devapartisi.org.tr/deva-iktidarinin-siginmaci-sorununun-cozumu-ve-duzensiz-gocun-engellenmesi-eylem-plani/ (Erişim Tarihi: 18 Ağustos 2022)

Birleşmiş Milletler Ekseninde Suriye Krizi: Alınamayan Müdahale, (2021). TUİÇ Akademihttps://www.tuicakademi.org/birlesmis-milletler-ekseninde-suriye-krizi-alinamayan-mudahale/  (Erişim Tarihi: 18 Ağustos 2022)

Bakan Soylu vatandaşlığa geçen Suriyeli sayısını açıkladı, (2022). NTVhttps://www.ntv.com.tr/turkiye/bakan-soylu-vatandasliga-gecen-suriyeli-sayisini-acikladi,3gMxI4t_BEyg8ZJhmYg0Vg (Erişim Tarihi: 18 Ağustos 2022)

Düzensiz Göç Sorunu ve Çözüm Önerileri: Gelecek Modeli, (2022). Gelecek Partisihttps://gelecekpartisi.org.tr/uploads/dosyalar/goc-raporu-1660857614-tr.pdf (Erişim Tarihi: 19 Ağustos 2022)

17 Ağustos 2022 Çarşamba

Çeviri: Alija Izetbegović’i Zamanla Nasıl Daha İyi Anladım

 

Bu yazı, Dr. Emir Suljagic’in ‘Anadolu Agency’ için kaleme aldığı “How I came to understand Alija Izetbegović better over time” başlıklı yazısından çevrilmiştir. Yazının aslını aşağıdaki bağlantıdan bulabilirsiniz.

How I came to understand Alija Izetbegović better over time

Adamla (Alija Izetbegović) sadece bir kez tanıştım. Sarajevo şehir merkezindeki Dom Armije’nin merdivenlerinden iniyordu. Yaz tatilini bir soykırım konferansında gönüllü olarak geçiren bir öğrenciydim. Birbirimizin yanından geçerken başını salladı, ben de ona karşılık verdim ve onu olabildiğince kibar bir şekilde selamladım. Aslında ona kızgındım.

Izetbegović, insanlık dışılığın hüküm sürdüğü bir meslekte çok fazla insandı

Bağımsız Bosna Hersek’in ilk cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç ile her zaman karmaşık bir ilişkim oldu. Srebrenitsa’dan çıktıktan sonra nasıl bir barış imzaladığı ve nasıl bir devlet kurduğu hakkında sorularla yanıp tutuşuyordum.

Ben bir devletçiydim ve Dayton Barış Anlaşması’ndan çıkarmamız gereken devlet tipinin daha sağlam olması gerektiğine inanıyordum. İkiyüzlü diplomatların savaş suçlularıyla yiyip içtiği bir ortamda, insanlık dışılığın hüküm sürdüğü bir meslekte, Izetbegović’i yumuşak ve fazlasıyla insani buldum.

Birkaç yıl sonra, gazetem Dani için ABD’nin eski Hırvatistan Büyükelçisi Peter Galbraith ile röportaj yaptım. Pek çok yönden ufuk açıcıydı. Bir diplomat için benzersiz bir samimiyet anında, Galbraith, Eylül 1995’te Bosnalı Sırp başkenti Banja Luka’ya girmeden önce ortak saldırılarını durdurmaları için Hırvat ve Bosna hükümetlerine baskı yapılmasında ABD dış politikasının değerlendirmelerini açıkladı.

Çalışmak zorunda olduğu ortam zordu

Dayton’da müzakereleri yürütme ve barışı sağlama konusundaki temel kaygı, Sırbistan’ın Slobodan Milošević rejiminin istikrarını sağlamaktı. ABD, “yer değiştirecek 400.000 kişilik bir mülteci dalgasının (…) ve bunun yol açacağı felaketin sonuçları” olarak Sırbistan’da siyasi istikrarsızlık olabileceğinden endişe duyuyordu.

Srebrenitsa’nın düşmesinden üç ay sonra, ABD hükümetinin bu konuda sahip olması gereken tüm kanıtlara rağmen –neyse ki ABD makamları tarafından eski Yugoslavya Hakkındaki Uluslararası Ceza Mahkemesine (ICTY) önemli deliller ve önemli soruşturma yardımları sunuldu- hala öncelikli olarak Milošević rejimini korumakla ilgileniyordu. ABD’nin tepkisini son derece alaycı buldum. Bu ayrıca, Alija Izetbegović’in faaliyet göstermek zorunda olduğu uluslararası bağlam ve ortam hakkında düşünmeye başlamamı sağladı.

Müslüman olduğu gerçeğini asla aşamadılar

Bugün, Volodymyr Zelenskyy’den çok daha önce Alija Izetbegović’e, uluslararası diplomatlardan ve müzakerecilerden oluşan alaycı bir sınıf tarafından halkının yok edilmesi ile ülkesini parçalamak arasında bir seçim teklif edildiğini anlıyorum. Batılı diplomatik ve siyasi kurumların vefatından sonra üzerine yığdığı tüm güzel sözlere rağmen, meselenin gerçeği şu ki doksanlar boyunca onu dini terimler dışında reddettiler. Evet, o bir Müslümandı ve bu gerçeği asla aşamadılar. Onunla müzakere ederken, halkına karşı soykırımı meşru bir diplomatik araç olarak gördüler.

Izetbegović ile hiç konuşmadım ama sonraki yıllarda ICTY’nin tek Bosnalı muhabiri olarak onun diğer devlet başkanları, başbakanlar, bakanlar ve birçok sözde “özel elçiler” ile yapılan görüşmelerde dış dünya dinlemezken neler söylediğini okuma fırsatı buldum.

Kararlıydı, ülkesi için ayağa kalktı

Dürüst olmak gerekirse, onun hakkında zaten sahip olduğum inançların kanıtını arıyordum ama tamamen farklı bir şey buldum. En zayıf anında bile ülkesini, Bosna Hersek vatandaşlarını ve kendi değerlerini savunabilecek kararlı bir adam buldum. Bosna-Hersek’in, 1990 yazından 1992 baharına kadar olanlar dışında başka hiçbir koşulda bağımsızlığını kazanması imkansız olurdu.

Tarihte uluslararası olarak ender görülen bir andı, ancak bölgesel olarak eşit derecede önemliydi. Alija Izetbegović onun ne olduğunu anladı ve ona göre hareket etti. Bu durumu anlamak ve başarılı bir şekilde Sırbistan’ın Slobodan Milošević’ini ve Hırvatistan’ın Franjo Tuđman’ını birbirlerine karşı oynamak onun yeteneği değil miydi, öyle olmasa Bosna-Hersek muhtemelen bir Sırp eyaleti olarak sona erecekti ya da en iyi ihtimalle Sırbistan ile Hırvatistan arasında bölünecekti. Hem Milošević hem de Tuđman, Bosna’nın bağımsızlığına giden süreçte kararlarından çabucak pişman oldular. Bunu “düzeltmeye” çalıştılar, ancak planları için çok geçti, 1992 yazının sonlarına doğru Bosna halkı önlerine çıktı.

Başkalarının almayacağı kararlar aldı

Izetbegović, o dönemde bazı Bosnalı politikacıların vereceğinden şüpheli olduğum önemli kararlar verdi. Bosna’yı yalnız bırakmayacak ve bir tür Büyük Sırbistan’da Sırbistan’la sıkışıp kalmayacaktı, ancak başka yerlerde bağımsızlık peşinde koşacak çok az müttefiki olduğunu da biliyordu. O, önceki iki yüz yıl boyunca Müslümanların Avrupa’dan çekilmesiyle oluşmuş bir adamdı -tıpkı dedelerimin nesli gibi- ve başlangıçta, diğer birçok Bosnalı ve Müslüman lider gibi, Avrupa ile Avrupa’nın şartlarına göre anlaşmaya çalıştı. Planladı ya da planlamadı, masadaki ilk Boşnak ve Müslüman oldu ve barışın da bizim şartlarımıza uymasını sağladı.

Belki yaşlandım ve yumuşadım, ama Bosna’nın bağımsızlığını kazanmanın ne kadar zor olduğunu ve her birimizden neler aldığını hala anladığımızı sanmıyorum. Alija Izetbegović hakkında hala çok şey söyleyebiliriz ama hepimizle birlikte olmadığını ya da mücadelesinin olmadığını söyleyemeyiz. Bunu Alija Izetbegoviç için inkâr etmek, onun Boşnak ve Müslüman olduğunu inkâr etmek olur. O, Boşnak ve Müslüman olmaktan kıvanç duyardı.

Yazar: Dr. Emir SULJAGIC

Çeviren: Burak YALIM

Daha fazla...


Yazar Emir Suljagic, Srebrenica Memorial Center’ın yöneticisidir. Uluslararası Saraybosna Üniversitesi (IUS) Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yarı zamanlı öğretim görevlisi olan Dr. Suljagić, aynı zamanda iki kitabın da yazarıdır: “Ethnic Cleansing: Politics, Policy, Violence – Serb Ethnic Cleansing Campaign in former Yugoslavia” and “Postcards from the Grave”